Günümüz dünyasında Irak ambargosu giderek daha alakalı hale geldi. Kişisel, profesyonel veya sosyal alanda Irak ambargosu hayatımızın çeşitli alanlarında gidişatı belirleyen merkezi bir unsur haline geldi. Zamanla Irak ambargosu'in önemi arttı ve tartışmalara, çekişmelere ve önemli dönüşümlere yol açtı. Bu makalede, Irak ambargosu'in çağdaş toplum üzerindeki etkisini derinlemesine inceleyeceğiz, etkilerini, zorluklarını ve fırsatlarını analiz edeceğiz. Ek olarak, Irak ambargosu'in zaman içinde nasıl geliştiğini ve modern yaşamın çeşitli yönleri üzerindeki etkisini inceleyeceğiz.
Şu madde dizisinin bir parçasıdır: |
Baasçılık |
---|
![]() |
Irak ambargosu, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından Irak'a yönelik uygulanan ekonomik ve ticarî yaptırımların toplamıdır. Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesinden dört gün sonra 6 Ağustos 1990 tarihinde yürürlüğe konan yaptırımlar Körfez Savaşından sonra da sürmüş, 22 Mayıs 2003 günü Irak Savaşının ardından ülkenin işgal edilip Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesiyle yürürlükten kaldırılmıştır. Ambargonun açıklanan temel amacı Kuveyt'i işgal eden Irak Silahlı Kuvvetlerinin bu ülkeden çekilmesi olsa da, sonradan Kuveyt hükûmetinin talebi gereğince savaş tazminatının ödenmesi ve varolduğu iddia edilen kitlesel imha silahlarının tasfiye edilmesini sağlamak için tehdit unsuru olarak kullanılmıştır.
İlk başta Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 661 numaralı kararı[1] uyarınca ekonomik yaptırımlar uygulamaya konmuştur. Savaşın sona ermesinin ardından yaptırımlar yürürlükte kalmış ve bu kez de 687 numaralı karar[2] ile Irak'ta varolduğu iddia edilen kitlesel imha silahlarının tasfiye edilmesiyle ilişkilendirilmiştir. Ambargoya göre ülkeye sadece ilaç ve acil durumlarda gıda sokulmasına izin veriliyordu. İnsanlık tarihindeki belki de en sıkı ve acımasız yaptırım olarak tanımlanan ambargo Irak halkını derinden etkileyecek, çocuk ve bebek ölümleri ciddi şekilde artarken korkunç bir yoksulluk başlayacaktır. Özellikle çocuk ve bebek ölümleri Irak'taki iki Birleşmiş Milletler temsilcisinin istifa etmesine neden olacak boyutlarda olmuştur.[3][4] Bu koşullar, dolaylı ABD denetiminde olan Kuzey Irak’da gözlemlenmemiştir.[5]
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarının amacı Irak’ın elinde bulunduğu iddia edilen kitle imha silahlarının ve uzun menzilli balistik füzelerinin tasfiye edilmesi, teröre verilen desteğin kesilmesi ve savaş tazminatlarının ödenmesidir.
Kararda belirtilmeyen ama özellikle ABD hükümeti tarafından dile getirilen amaçlardan birisi de Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesidir. Bunun için ABD Başkanı Bill Clinton döneminde 1998 yılında Kongre tarafından çıkartılan “Iraq Liberation Act” adı verilen kanun kapsamında Irak'taki rejimin değiştirilmesi gereği vurgulanmıştır.[6]
Modern Irak ekonomisi büyük oranda petrol ihracatına dayalıydı.[7] Tarım sektörünün 1970'li yıllardan itibaren gerilemesiyle beraber ambargonun etkileri daha da yakıcı olmuştur. Ambargonun uygulanmasından sonra Irak hükûmeti kişi başına günlük 1000 kalori sağlayacak şekilde ücretsiz gıda yardımı uygulaması başlattı. Irak halkının günlük gıda ihtiyacının %60'ını karşılaması öngörülen bu uygulama insnaların hayatta kalabilmesi için vazgeçilmez bir hal aldı. 1997 yılında Petrol-Gıda programının başlatılmasıyla beraber durum biraz daha düzelmiştir. 2000 yılı Mayıs ayında Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) tarafından yapılan araştırmaya göre 5 yaşın altındaki çocukların yarısının ishal hastası olduğu tespit edilmiştir. Irak nüfusunun %45'inin 14 yaşının altında olduğu saptandığında ortaya çıkan tablo endişe vericidir. Elektrik kesintileri, yedek parça bulunamaması ve teknolojik yeniliklerden mahrum bırakılma sonucunda çok sayıda modern kamu hizmeti çökme noktasına gelmiştir.[8]
1977 yılında Irak genelinde %78 ve kadınlar arasında %87 düzeylerinde olan okur yazarlık oranı ambargo nedeniyle hızla düşmüştür. 1990-98 yıllar arasında okulu bırakmak zorunda kalan Iraklı çocuk sayısının artmasıyla hem eğitim seviyesi düşmüş, hem de aileye kazanç getiren gelirde düşme hissedilmiştir. 1980'li yıllarda neredeyse görülmeyen çocuk işçiliğin başladığı görülmüştür. Irak para birimi olan dinar bu dönemde hızla değer kaybetmiştir.[8]
Irak, Ortadoğu'da kadınların eğitimine önem veren nadir ülkelerden birisidir. Buna rağmen 1980'li yıllarda savaş durumunun ve ekonomik gerilemenin etkisiyle kadınların iş hayatına girişi ve ailenin ekonomik sorumluluğunu tamamen üstlendiği görülmüştür.[8]
Ambargo döneminde yaşanan yetersiz beslenme, ilaç sıkıntısı, temiz su yokluğu ve salgın hastalıklara karşı önlem alınmaması yüzünden görülen çocuk ve bebek ölümlerinin sayısı hakkında bir belirsizlik olmasına rağmen araştırmacı Richard Garfield bu rakamı 100 ila 227 bin arasında vermektedir.[9] Özellikle kimyasal silahlarda kullanıldığı iddiasıyla klorun ambargoya tabi tutulması su kaynaklarının dezenfekte edilmesini engellemiştir. Buna rağmen bu dönemde ABD'nin Birleşmiş Milletler Elçisi olan Madeleine Albright ambargoyu savunarak, Saddam yönetiminin Irak kaynaklarını halkla paylaşmadığını öne sürmüştür.[10] Kendisine Irak'da ölen çocukların sayısının Hiroşima’ya atılan atom bombası sonucu ölen çocuk sayısından fazla olduğu hatırlatılıp, ambargonun buna değip değmediği sorulduğunda buna değdiği cevabını vermiştir.
Bağdat’daki Birleşmiş Milletler İnsani Yardım Koordinatörü Deniz Halliday, 1998 yılı Ekim ayında 34 yıl emek verdiği Birleşmiş Milletlerdeki görevinden istifa etmiş ve “Soykırıma eş anlamda uygulanan bir programı yönetmek istemiyorum” demiştir.[3] Halliday'ın yerine gelen Hans von Sponeck de görevini protesto ederek istifa etmiş ve yaşananları “insanlık trajedisi” olarak nitelemiştir.[11] Irak'taki Dünya Gıda Programı sorumlusu Jutta Burghardt'da benzer şekilde görevinden istifa etmiştir.
25 Mayıs 2000 tarihli BBC makalesinde Lancet tıp dergisinde yayınlanan ve London School of Hygiene & Tropical Medicine tarafından yapılan araştırmanın sonuçları yayınlanır.[12] Buna göre canlı bebek ölümleri 1000 bebekte 47 oranına düşmüştür. Bu oranın İngiltere'de binde 7 olmasına dikkat çeken yazıda 1994-99 yılları arasında bu rakamın binde 108'e çıktığı belirtilmiştir. Ambargo uygulanmayan ve Irak merkezi yönetiminden bağımsız olarak ABD desteğinde varlığını sürdüren Kuzey Irak'da ise kaynakların bolluğu nedeniyle bebek ölüm oranı binde 64'ten 59'a gerilemiştir.
Ambargo sebebiyle yaşanan can kayıplarına dair veriler çok değişkendir. Sayılar yaklaşımlara, kapsanan döneme göre değişmekte ve kesin bir sonuca götürmemektedir. Bazı kaynaklara göre kayıplar aşağıdaki şekilde olmuştur:
Irak'ın fiilen ikiye bölünmüş olması ve iki bölgedeki çocuk ölümlerinin arasındaki büyük farklılıklar çeşitli yorumlara eden olmuştur. Bir yoruma göre Kuzey Irak'daki yönetim petrolden elde edilen geliri halkla paylaştığı, Saddam Hüseyin ise petrol gelirlerini halka aktarmadığı için bu durum yaşanmaktadır. Buna karşı yapılan yorumda ise Kuzey Irak'ın toplam Irak nüfusunun küçük bir miktarını oluşturmasına rağmen Birleşmiş Milletler ve ABD tarafından desteklenirken, geri kalan Irak'da nüfusun çoğunluğuna yardımların yetmediği savunulmaktadır. Irak'ın petrol-gıda programıyla satış yapmasına izin verilen gelirler ise kesintiler yapılarak ve para yerine mal olarak ödendiği için gerekli önlemlerin alınamadığı belirtilmektedir.
Ambargonun sonucunda ortaya çıkan insanlık dramıyla ilgili eleştiriler artınca Birleşmiş Milletler örgütü Irak hükûmetine ilaç ve gıda alabilmesi için petrol satma hakkı tanınabileceğine dair bir girişim başlatır. Bu yönde 15 Ağustos 1991 tarih ve 706 numaralı karar alınır ve Irak'ın 1.6 milyar dolarlık petrol satmasına izin verilir.[19] 19 Eylül 1991 tarihli ve 712 numaralı kararla ise bir önceki kararın desteklenmesini dünya kamuoyundan talep eder.[20]
Irak, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 1995 yılındaki 986 numaralı kararı ile ilan edilen Petrol karşılığında gıda programı ile her altı ayda bir 5.2 milyar dolarlık petrol satarak sivil halkın temel ihtiyaçlarını karşılamasına izin verildi.[21] Irak hükûmeti ilk başta karşı çıksa da 1996 Mayıs ayında programı kabul edecek ve ilk petrol satışları 1997 yılı Ekim ayında, ilk gıda yardımları da 1998 yılı Mart ayında başlar. Program sayesinde halkın durumunda iyileşme görülse de gelen gıda ve ilaç büyük bir insanlık dramını sona erdirmeye yeterli değildir. ABD Dışişleri Bakanlığı program sayesinde ülkeye giren malzemelerin dağıtımında Saddam Hüseyin rejiminin halkı düşünmeyerek gerekli yerlere iletmediği öne sürülür.[22]
Petrol-Gıda Programıyla ilgili Irak'ın işgal edilmesinden sonra ortaya çıkan belgelerde piyasadaki değerinin çok altında satın alınan petrol sayesinde sayısız kişi ve firmaların yolsuzluk yaptığı ve Birleşmiş Milletler kararı üzerinden haksız kazanç sağladığı ortaya çıkmıştır.[23][24]
Ambargo ancak Irak Savaşı'nın sona ermesinden sonra kaldırıldı. Dönemin İngiltere Başbakanı Tony Blair savaşın bir yararının da ambargonun sona ermesi olacağını söylemişti.[25] Benzer bir açıklamada bulunan ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney savaşın amacının ambargonun kaldırılması olduğunu ileri sürecektir.[26]
Ambargonun kalkması için ön koşul olarak ileri sürülen Irak'ın kitlesel imha silahları programını araştıran Birleşmiş Milletler'e bağlı Özel Komisyon UNSCOM'un İngiliz ve Amerikalı ajanlar tarafından Irak'dan istihbarat sağlamak için paravan olarak kullanıldığı bilinmektedir.[27][28] Bu davranışları takip eden Irak hükûmeti Birleşmiş Milletler denetimlerine sorgulayarak yaklaşmıştır. Saddam Hüseyin, denetlemeleri egemenliklerine bir müdahale olarak görmüş ve 1998 yılından sonra işbirliği yapmamaya başlamıştır.
Ambargo resmî olarak 22 Mayıs 2003 tarih ve 1483 numaralı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararıyla kaldırıldı.[29]