Günümüz dünyasında Irak Savaşı giderek daha önemli hale geldi. Sağlık, teknoloji, eğitim veya başka herhangi bir alanda Irak Savaşı, uzmanların ve kamuoyunun dikkatini çekti. Yıllar geçtikçe Irak Savaşı'in nasıl geliştiğine ve toplumumuzda önemli bir konu haline geldiğine tanık olduk. Bu makalede, Irak Savaşı'in geçmişinden mevcut uygulamalarına kadar tüm yönlerini, günümüz dünyasındaki önemine ilişkin eksiksiz ve ayrıntılı bir genel bakış sağlamak amacıyla kapsamlı bir şekilde inceleyeceğiz.
Irak Savaşı | |||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|
Saat yönünde, ilk karede Amerikan askerleri Samarra'da devriye geziyor, ikinci kare; Bağdat meydanındaki Saddam Hüseyin heykeli yıkılıyor, üçüncüde ise Iraklı askerler direniş esnasında, son karede ise Bağdat'ın güneyinde bir arabaya yerleştirilmiş bomba patlıyor. | |||||||
| |||||||
Taraflar | |||||||
Destekleyen(ler):
|
| ||||||
Komutanlar ve liderler | |||||||
|
| ||||||
Güçler | |||||||
Irak (Saddam Hüseyin yönetimi) |
Irak Güvenlik Güçleri 631.000 (Asker: 254.000, Polis: 227.000, FPS: 150.000) Koalisyon Güçleri ~300.000 işgalde ~152.000 güncel Peşmerge 50.000 işgalde 270.000 güncel Özel Askeri Birlik* ~182.000 (118.000 Iraklı, 43.000 diğer, 21.000 Amerikalı)[5][6] Uyanış militanları 65.000-80.000[7] | ||||||
Kayıplar | |||||||
Iraklı savaşçı (işgal sırasında): 6,370-10,800 ölü[8][9] |
Irak Güvenlik Güçleri
11,057 polis/asker ölü | ||||||
Tüm Irak'taki şiddet olaylarından ölümler,, Opinion Research Business – Ağustos 2007: 1,033,000 (946,000-1,120,000) (silahlı saldırı 48%, bomba yüklü araçla 20%, hava saldırısı 9%, kaza ile ölümler 6%, diğer 6%) *Özel Askeri Birlik: Amerikalı ve Irak'lılardan oluşan- ABD ordusunun yükünü hafifletmek için kurulmuş çeşitli tehlikeli görevlerde bulunan bir askeri birlik. |
Irak Savaşı, 20 Mart 2003'te Amerika Birleşik Devletleri ve Birleşik Krallık önderliğinde oluşturulmuş Çokuluslu Koalisyon Kuvvetleri'nin bir askerî harekâtla Irak'a girmesiyle[13] başlayan ve devam eden[14][15] savaş. Ayrıca İkinci Körfez Savaşı, Irak'ın İşgali[16] ve koalisyon ülkelerince Irak'ı Özgürleştirme Operasyonu[17] olarak da adlandırılır. 21 Ekim 2011 tarihinde ABD Başkanı Barack Obama yaptığı açıklamada, ülkedeki ABD askerlerinin 31 Aralık 2011'e kadar geri çekileceğini açıkladı.[18] 15 Aralık 2011 tarihinde Bağdat'ta bulunan Amerikan Üssü'nden son Amerikan Bayrağı'nın indirilmesiyle savaş resmen sona ermiştir.[19] ABD Dışişleri Bakanı John Kerry savaşın vahim bir hata olduğunu belirtmiştir.[20]
Savaş öncesinde, ABD ve Britanyalı hükûmetlerinin Irak'ın kitle imha silahlarına sahip olduğu ve bu silahların koalisyon ülkeleri başta olmak üzere birçok ülkenin güvenliğini ciddi şekilde tehdit ettiği gerekçesiyle[21][22][23] Birleşmiş Milletler Doğrulama ve Teftiş Komisyonu yetkililerinin kimyasal silahların varlığı konusunda kanıtlarının olmadığı,[24][25][26][27] işgal sonrasında, ABD-Iraklı İnceleme Grupları, Irak'ın kitle imha silahı programına 1991'de son verdiği fakat ambargo kalkmazsa tekrar faaliyete geçirebileceği belirtti.[28] Polonya Silahlı Kuvvetleri ve Amerika Birleşik Devletleri Ordusu Irak'ta kimyasal kitle imha silahı buldu.[29][30][31] Buna rağmen terk edilmiş veya konulduğu yerin belirsiz olduğu kimyasal silah kalıntıları olacağı gerekçesiyle koalisyon kuvvetleri harekât düzenlemiştir.[32] Bazı Amerikalı görevliler Saddam Hüseyin'i, El-Kaide'ye destek vermek ve barındırmakla suçladılar[32] fakat bu ilişkiler hiçbir zaman kanıtlanamadı.[33][34] Bir söylentiye göre dönemin ABD başkanı George W. Bush Filistinli bir görevliye Tanrı'nın kendisine Saddam'ı devirerek Irak'ı baskıdan kurtaracağına yönelik ilham verdiğini söylemiştir. İşgalin diğer sebepleri ise Irak'ın Filistinli intihar bombacılarına parasal destek sağladığı,[35] Irak hükûmetinin insan haklarını suiistimal ettiği[36] ve demokrasinin ülkede ve bölgede yaygınlaştırılmasıydı.[37] Bazı görevliler işgal kararında Irak'ın petrol rezervleri en önemli etkendi.[37][38] Fakat bu görüş Amerika tarafından yalanlanmıştır.[39][40]
İşgalin başlamasından kısa süre sonra düzenli Irak ordusu yenildi, neticede Saddam Hüseyin yakalanarak idam edildi. ABD öncülüğündeki koalisyon güçleri Irak'ta yeni bir demokrasi inşa etme denemelerine başladı. Bazı tarikat ve diğer çeşitli silahlı gruplardan oluşan direnişçilerle koalisyon güçleri arasında bir asimetrik savaş başlamış, Şii ve Sünni gruplar arasında sorunlar çıkmış ve Irak'ta el-Kaide operasyonları başlamıştır.[41][42] 2007 yılında yapılan araştırmalara göre Irak'ta tahmini 1.000.000 sivil yurttaş ölmüştür.[43] UNHCR Nisan 2008 tarihli verilerine göre 4.7 milyon Iraklı yer değiştirdi (Irak nüfusunun %16'sı), bunların iki milyonu komşu ülkelere sığındı.[44] Kızıl Haç, Mart 2008'de Irak'taki insanî durumu "dünyada diğerlerine göre en kritiği" olarak tanılamıştır. Haziran 2008'de ABD savunma resmî kaynakları güvenlik ve ekonomik göstergelerde düzelme işaretleri görüldüğünü açıkladı. Ağustos 2008'de Irak ile ABD arasında SOFA antlaşması tasarlandı. Bu anlaşma ABD'nin beş yıl içinde Irak'tan tamamen çekilerek güvenliği Irak yönetimine bırakacağını belirtiyordu. 2008'in sonlarına doğru SOFA yürürlüğe girdi. Bu anlaşmaya göre ABD askerleri 30 Haziran, 2009 tarihinde Irak şehir merkezlerinden muharip güçlerini çekti[45] ve 30 Haziran Irak'ta resmî tatil ilan edildi. Ancak anlaşma dahilinde 2009 yılını ortalarında bir halk referandumu yapılarak ABD güçlerinin konumu tekrar değerlendirildi. Anlaşmanın maddeleri arasında, Irak mahkemelerinin, Amerikan askerî personel ve ABD ordusuna iş yapan şirketlerin çalışanlarını yargılayamayacağı, 10 yıllığına savunma ve içişleri bakanlığı gibi bazı bakanlıklar ile istihbarat gibi stratejik noktaların, ABD gözetimine bırakılacağı, ABD'nin Irak'ta özel cezaevleri olacağı, Amerikalı askerlerinin, Irak'tan terörist grupları destekleyen herhangi bir ülkeye operasyon düzenleyebileceği gibi maddeler yer alıyor. Anlaşma çeşitli Iraklı gruplar tarafından protesto edildi. Büyük Ayetullah Ali Hüseyini el-Sistani anlaşmanın yabancı varlığını sona erdirmesi gerektiğini söyledi. Irak Parlamentosu ve ABD, Stratejik Çerçeve Anlaşması imzaladı. Bu anlaşma; ülke içindeki etnik grupların ve siyasi oluşumların haklarının garantiye alınması, öğrenci takasları; eğitim, enerji sahalarının geliştirilmesi, çevresel temizlik, sağlık bakımı, bilgi teknolojisi, iletişim ve infaz hukuku gibi konuları içeriyordu.
Amerika Birleşik Devletleri, Irak'a müdahaleyi 2003'te yapmıştır fakat bu işgale altyapı hazırlayan ve birbirini takip eden birçok olay gerçekleşmiştir.
22 Eylül 1980 tarihinde uzun süredir çekişme halinde olan Irak ile İran arasında savaş başladı. Orta Doğu'yu derinden sarsan bu savaş 29 Ağustos 1988'e kadar devam etti. 1,5 milyondan fazla insan öldü. Hem Irak'ta hem de İran'da ekonomik olarak kriz başladı.[46] Savaşın Basra Körfezi'nde gerçekleşmesi bütün dünyanın dikkatini iki ülkeye çevirmişken savaşın başında avantajlı olan Irak, savaş ilerledikçe kazanımlarını kaybetti. Savaş ilerledikçe Irak'ın kuzeyinde çıkan isyanlar ve Irak ordusunun bu isyanlara tutumu da dünya tarafından mercek altına alındı. Irak ordusu bu isyanları El-Enfal Operasyonları ile ağır şekilde bastırarak katliam yaptı. Binlerce insan öldürüldü. Irak'ta yaşanan ekonomik kriz Birinci Körfez Savaşı'na, yapılan katliamlar Birinci Körfez Savaşı sonrası Kuzey Irak'ın uçuşa yasak bölge ilan edilmesine yol açacaktı.
Birinci Körfez Savaşı 2 Ağustos 1990'da Irak ordusunun Kuveyt'e girmesiyle başlamıştır ve uluslararası toplumun tam anlamıyla Irak hükûmetine karşı olmasını sağlamıştır. Birçok ülke bu işgale karşı çıkmış, Irak'ı en kısa sürede Kuveyt'i terk etmesi için uyarmıştır.[47] Saddam'ın uyarılara kulak asmaması, Körfez'in dünya enerji tüketimi açısından önemli olması Amerika Birleşik Devletleri öncülüğünde bir koalisyon kurulmasını sağlamıştır ve bu koalisyon savaşa dahil olmuş, Irak'ı Kuveyt'ten ateş gücüyle çıkarmıştır.
Savaşı ağır şekilde kaybeden Irak, büyük kayıplar vererek Kuveyt'ten çıkarıldı. Saddam Hüseyin'in otoritesi sorgulanmaya başlandı. Irak'ın güneyinde Şiiler, kuzeyindeyse Kürtler isyan başlattı. Saddam Hüseyin'in bu isyanları bastırma girişimleri yeni bir kriz yarattı. 1,5 milyondan fazla insan Türkiye ve İran sınırına göç etti. Yeni bir katliamın olmaması için Huzuru Temin Harekâtı başladı. Uçuşa yasak bölge ilan edildi.[48] İran savaşı sürerken Enfal Operasyonları ile birçok insanın katledilmesi, Kuveyt'in işgali gibi saldırgan eylemler Irak'ın uluslararası arenada elinin güçsüzleşmesini sağladı, Irak'a her yönden yaptırım uygulanmaya başlandı. Her şeyden ötesi Irak tehdit sayılıyordu. Durum böyle olunca Irak'ın kitle imha silahlarına sahip olduğu iddiası başka bir kriz yarattı. Birleşmiş Milletler Özel Komisyonu Irak'ta nükleer, kimyasal, biyolojik silah olup olmadığı konusunda çalışmaya başladı. Ağustos 1998'de bu komisyonun müfettişlerinin ABD ajanı olduğunu iddia eden Irak, tüm araştırmayı durdurdu ve anlaşmaları askıya aldı.[49] Daha sonra Irak'ın şüphelerinin doğru olduğu, müfettişlerin Amerikan istihbaratı ile bağlantılı olduğu kanıtlandı.[50]
Ekim 1998'de Irak Kurtuluş Yasası yürürlüğe girdi, bu yasayla birlikte Amerika Birleşik Devletleri dış politikası bu yasa etrafında şekillenmeye başladı. Yasa, Irak'a demokrasi götürülmesi için Irak muhalefetine 97 milyon dolar sağlıyordu.[51] Yasa yürürlüğe girdikten sadece bir ay sonra Amerika Birleşik Devletleri Hava Kuvvetleri ve Birleşik Krallık Hava Kuvvetleri ortak bir hava harekâtı ile Çöl Tilkisi Harekâtı'nı gerçekleştirdi. Irak'ın birçok tesisi "kitle imha silahı" tehlikesiyle vuruldu.[52]
2000 yılında yapılan Amerika Birleşik Devletleri başkanlık seçimlerinde, George W. Bush'un başkan olmasıyla birlikte Amerika Birleşik Devletleri'nin Irak'a uygulamış olduğu baskı artırıldı. Cumhuriyetçiler Irak'ta Saddam'ın devrilmesi için tam anlamıyla harekete geçmeyi savunmaya başladı.[53]
11 Eylül 2001 tarihinde el-Kaide ile bağlantılı 19 hava korsanı kaçırdıkları uçakları intihar saldırısı için kullandılar. Dünya Ticaret Merkezi, 7 Dünya Ticaret Merkezi, Pentagon hedef alındı. Saldırılarda 19 el-Kaide militanı dahil 2996 kişi öldü, 10 milyar doların üstünde hasar oluştu.
Saldırının boyutu Amerika Birleşik Devletleri için epey yıkıcı ve sarsıcı oldu. Saldırıların üstünden bir ay geçmeden 7 Ekim 2001'de Amerika Birleşik Devletleri'nin Afganistan'a müdahalesi başladı. Irak konusunda da Bush yönetimi ile Amerika Birleşik Devletleri Savunma Bakanlığı arasında toplantılar yapılmaya başlandı. Toplantıların konusu Irak'ın işgaliydi.[54] 21 Kasım'da Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Bush ile Amerika Birleşik Devletleri Savunma Bakanı Rumsfeld arasında yapılan görüşmede Bush, Rumsfeld'ten Irak işgali üstüne planlan OPLAN 1003'ü incelemesini istedi. Bunun üstüne Donald Rumsfeld, 27 Kasım'da Amerika Birleşik Devletleri Merkez Komutanlığı Komutanı Tommy Franks ile bir görüşme gerçekleştirdi. İkili işgalin nasıl başlayabileceğini ve işgalin gerekçelerini tartıştı.[55] Afganistan'ın aksine Saddam'ın el-Kaide ile bağlantısı gözükmüyordu, bu durum da birçok sorgulamaya yol açıyordu.[56]
2002 yılına gelindiğinde Başkan Bush, Irak işgali için zemin hazırlamaya başladı. Irak'ı "şer ekseni" içinde değerlendirdi ve Irak'ın asla kitle imha silahına sahip olmaması gerektiğini ve Birleşik Devletler'in de buna izin vermeyeceğini söyledi.[57] Saldırıdan bir yıl sonra, 12 Eylül 2002'de Birleşmiş Milletlerde yaptığı konuşmada Irak işgalini resmî olarak dillendirmeye başladı.[58]
Bush'un açıklamaları sonrası NATO müttefikleri fikir ayrılıklarına düştü. Birleşik Krallık, Amerika Birleşik Devletleri'nin endişelerini kabul ederken Fransa ve Almanya işgale karşı olduklarını; diplomasinin sürmesi gerektiğini ve silah denetiminin devam etmesi gerektiğini savundular. Yapılan ciddi tartışmalar sonrası uzlaşı gerçekleşti. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 1441 sayılı kararı geçti. Bu karar öncesi Irak kitle imha silahlarının varlığını keskin şekilde reddetmiş, uzmanların Irak'a inceleme için gelebileceğini söylemişti. Kararla birlikte denetimlerin yeniden başlamasının yolu açıldı ve Irak'ın cayması durumunda ciddi sonuçlarla karşılaşacağı vurgulandı. Buna karşın Rusya ve Fransa, Irak'ın karara uymaması durumunda bu kararın silahlı bir müdahale için yeterli olmadığını savunuyordu.[59]
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 1441 sayılı kararı Saddam tarafından 13 Kasım 2002'de kabul edildi. Böylece müfettişler Irak'a denetleme için dönüş yaptı. Şubat 2003'e gelindiğinde müfettişler Irak'ta nükleer programa dair yeterli delil bulamadı.[60] Bunun aksine 5 Şubat 2003'te dönemin ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell Birleşmiş Milletlerde yaptığı konuşmada Irak'ın kitle imha silahlarını sakladığını iddia etti. Powell'ın konuşmasındaki bilgiler Almanya'da yaşayan Iraklı göçmen "Curveball" kod adlı Ahmed Alwan al-Janabi'nin iddialarına dayanıyordu. Daha sonra bu iddiaların mesnetsiz olduğu ortaya çıktı.[61] Powell bununla da kalmayıp, Irak'ın el-Kaide ile ilişkileri olduğunu ileri süren deliller sundu. Bu delillerin ardından Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Krallık, Polonya, İtalya, Danimarka, Avustralya, Japonya ve İspanya Irak'a karşı askerî güç kullanılmasını önerdi. Bu öneriye karşı çıkan devletler oldu. Rusya'yla birlikte bazı NATO ülkeleri Kanada, Almanya ve Fransa da bu karara karşı çıktı ve diplomasinin sürmesi gerektiğini savundu.[62][63]
Mart 2003'te başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere; Birleşik Krallık, Polanya, Avustralya, İspanya, Danimarka ve İtalya işgal için askeri hazırlık yapmaya başladı. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Bush, 17 Mart 2003'te halka karşı yaptığı konuşmada Irak'a değindi. Saddam Hüseyin'den Bağdat'ı teslim etmesini, iki oğlunu (Uday ve Kusay) alıp Irak'ı terk etmesini istedi. Bu taleplerin yerine getirilmesi için de 48 saat süre verdi.[64]
Amerikan istihbaratı (CIA) 10 Temmuz 2002'de Irak'a özel eylem bölüğünden oluşan bir ekip soktu. Daha sonra bu ekibe Amerikan ordusundan seçkin askerler katıldı.[65] Bu iki ekip Irak'a girdikten sonra işgalde kullanılabilecek yerel güçleri hazırlamaya başladı. Bu hazırlıkların yanında bazı Iraklı askerler ile iletişime geçtiler. İşgal sırasında oluşabilecek direnişi kırmak için bu askerleri teslim olmaya ikna etmeye çalıştılar. Bununla da kalmayıp keşif görevi icra ettiler ve işgal sırasında vurulacak hedeflerin belirlenmesinde önemli rol oynayarak işgalin iskeletini oluşturdular. Bu hedefler genelde Iraklı generalleri içeriyordu, saldırının ilk günlerinde generaller öldürülemese bile Irak'ta kontrolü kaybetmelerinde bu hedeflerin belirlenmesi önemli rol oynadı.[65]
Amerikan istihbaratı Irak içinde kullanılacak yerel güçlere önem veriyordu, bu yüzden Irak'ın kuzeyindeki Peşmerge'yi işgalin kuzey cephesini hazırlamak için organize ettiler. Irak'ın kuzeyinde bulunan Ensaru'l İslam örgütünü ve bölgede gücü günden güne eriyen Irak ordusunu bölgeden çıkardılar.[65]
Siyasi olarak hazırlık 2002'de başladı. Bush birçok konuşmasında Irak işgaline temel atarken bu siyasi konuşmaların askeri etkileri de yine 2002'de görülmeye başlandı. Kasım 2002'de yapılan NATO zirvesine katılan Başkan Bush, Saddam'ın silah bırakmayı seçmemesi durumunda, uluslararası koalisyonun Saddam'ı silah bırakmaya zorlayacağını açıkladı.[66]
2003 yılına gelindiğinde Irak'a müdahale edecek askeri koalisyon oluşturuluyordu. Mart 2003'te koalisyonda 49 ülke vardı.[67] Bu koalisyonda bulunan ülkelerden altısı işgal anında Irak'a Amerika Birleşik Devletleri ile birlikte asker gönderecekti (Birleşik Krallık, Avustralya, Polonya, İspanya, Portekiz ve Danimarka), bazı ülkelerse Bağdat ele geçirildikten sonra Irak'a asker göndererek koalisyona destek olacaklardı. Amerika Birleşik Devletleri bu işgal için Kara Kuvvetlerinden 336.797 (233.342 piyade, 10.683 yedek piyade; 8.866 ulusal muhafız; 74.405 deniz piyadesi, 9.501 yedek deniz piyadesi) Hava Kuvvetlerinden 64.246 ve Deniz Kuvvetlerinden 63.352 asker olmak üzere toplam 466.985 askerini bu işgal için görevlendirdi. İlk olarak Amerika Birleşik Devletleri'nden 148.000, Birleşik Krallık 'tan 45.000, Avustralya'dan 2.000 ve Polonya'dan 194 asker Kuveyt'e gönderildi. Kuzey Irak'ta Amerika Birleşik Devletleri'nin işgaline destek verecek peşmergenin sayısı da 70.000 olarak düşünülüyordu. Iraklı muhaliflerden 620 kişilik bir grup da Güney Irak'ta konuşlandı.[68]
Güneyde Kuveyt'i kullanan Amerika Birleşik Devletleri, Irak'ın kuzeyi için de Türkiye'yi kullanmak istemiş; Türkiye Büyük Millet Meclisinde gerçekleşen büyük tartışmalar sonucu 1 Mart tezkeresi geçmemiş ve NATO müttefiki olan Türkiye, bu işgal için topraklarının kullanılmasını reddetmiştir.[69][70] Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinden aldığı bu cevap sonrası Kuzey Irak'a 173. Hava İndirme Tugayı'ndan birkaç bin paraşütçü indirmekle yetinmiştir. Oysaki Amerika Birleşik Devletleri'nin esas planı 15 bini aşkın piyadeyi Kuzey Irak'a indirmekti.[71]
Irak ordusunun savaş öncesi yeterli güce sahip olmadığı tahmin ediliyordu. 1980'de gerçekleşen ve 8 yıl süren Irak-İran Savaşı, ardından gelen ve Irak'ın ağır şekilde hezimete uğradığı Birinci Körfez Savaşı Irak ordusunu sarsmıştı. Birinci Körfez Savaşı sonrası Irak'a gelen ambargolar orduyu da etkiledi. 2002 yılında Irak'a giren CIA timinin Irak ordusunun subayları ile iletişime geçmesiyse başka sorunlar yaratıyordu.[72][73][74] Uluslararası kuruluşlara göre Irak ordusu 538.000 askerden oluşuyordu. Ordunun yanında resmî olmayan milis güç "Saddam'ın Fedaileri" vardı. Bu milis gücün 44.000 üyesi olduğu düşünülüyordu. Bunun dışında 80 bin Irak Cumhuriyet Muhafızı olduğu, yedekte de 650 bin asker olduğu tahmin ediliyordu. Bazı kaynaklara göre Irak Cumhuriyet Muhafızları daha fazlaydı. 280.000 ile 350.000 arasında personel olduğu iddia ediliyordu.[75]
Sayılar bununla kalmadı. Amerika Birleşik Devletleri'nin Irak'a müdahalesi başladığı zaman gönüllü olarak Irak kuvvetleri ile birlikte savaşmak isteyen savaşçılar Suriye üstünden Irak'a geçti ve Saddam'ın Fedaileri milis gücüne katılarak işgale karşı savaştı. Hatta Amerikan istihbaratı, direnişlere katılan savaşçıların yarı yarıya yabancı olduğunu düşünüyordu.[76][77]
Bağdat saati ile 20 Mart 2003 saat 5.34'te (9.34, 19 Mart EST) Irak'a askeri işgal başladı. İşgali ABD Ordu Komutanı General Tommy Franks, "Irak Özgürleştirme Operasyonu" kod ismiyle duyurdu. Yaklaşık kırk ülke işgale destek verdi. Irak'ın kuzeyinde de peşmerge kullanılıyordu. İşgalin belirlenen amaçları şu şekildeydi: Saddam Hüseyin rejimini bitirmek, kitle imha silahlarına ulaşmak, bölgedeki terörist grupları tasfiye, petrol altyapısını güvenceye almak, Irak'ı Orta Doğu ülkelerine model yapmak.
İşgalin ilk saldırısı 160. Özel Harekât Havacılık Alayı tarafından gerçekleştirildi. Amerikan ordusu tarafından ilk yedi saatte yetmişten fazla hedef vuruldu. Vurulan hedefler ağırlıkla iletişim ağı hedefleriydi ve Irak ordusunun birbiriyle haberleşmesi engellendi. Ürdün, Suudi Arabistan ve Kuveyt'te bulunan birçok askerî birlik Irak'a giriş yapmaya başladı.[78][79] Bu sırada Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Bush'un Saddam'a verdiği 48 saatlik süre dolmuş ve hatta üstünden 90 dakika geçmişti. Amerika Birleşik Devletleri Hava Kuvvetleri Bağdat'ı vurmaya başladı. Bush bu saldırılarla ilgili "askeri hedeflere" saldırı düzenlendiğini açıkladı. Bush bu açıklamayı yaparken Irak'a karadan da girilmişti.[80]
Um Kasr Muharebesi, Irak Savaşı'nda sırasında yaşanan muharebelerin ilkidir. İşgal güçleri Um Kasr Limanı'nı ele geçirmek ve buradan ikmal yapmak istiyordu, bu yüzden işgalin ilk hedefi oldu. ABD Deniz Kuvvetlerine bağlı 15. Alay, İngiltere Deniz Kuvvetlerine bağlı 3. Komando Alayı ve Polonya Silahlı Kuvvetlerine bağlı GROM Özel Kuvvetleri Um Kasr'a çıkarma yaptı.[81] Irak ordusu Um Kasr'da kısıtlı direniş gösterdi, yoğun çatışmalar sonrası Amerikan askerleri şehre girdi. Limana doğru süpürerek ilerleme başladı. Çatışmalarda 200 Irak askeri teslim oldu ve esir alındı. Çatışmalar sürerken Irak keskin nişancısının mermisiyle Amerikan Deniz Kuvvetlerine bağlı bir asker öldürüldü.[82] Amerika Birleşik Devletleri Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, Um Kasr Limanı'nın ele geçirildiğini duyurdu. Amerikan askerleri şehir taramasına başladı.[82]
23 Mart sabahı devriye gezen bir Amerikan zırhlısına keskin nişancı atışı yapıldı. Irak ordusunun şehre tekrar sızdığı düşünüldü. Amerikan askerleri Irak kuvvetleri tarafından yoğun ateş altına alındı. Ateş altına alınan Amerikan askerlerinin hava desteği istemesiyle birlikte Birleşik Krallık Hava Kuvvetlerine bağlı 2 Harrier II şehirde tekrar bombalama yapmaya başladı. Makineli tüfek ve RPG saldırıları bombalama sonrası dursa bile keskin nişancı atışları devam etti. Amerikan ordusuyla Irak ordusu arasında geceye kadar silahlı çatışma sürdü. Amerika Birleşik Devletleri donanmasından gelen yardımdan sonra direniş sonra erdi. Irak ordusu ve Iraklı direnişçiler şehirden çekildi.
25 Mart günü şehirde işgal kuvvetlerinin kontrolü tamamen sağlamasıyla birlikte deniz mayınları temizlendi ve Um Kasr Limanı kullanıma başlandı. Savaş boyunca Um Kasr Limanı büyük bir ikmal noktası olmuştur. Um Kasr Muharebesi sırasında işgal kuvvetlerinden 14 asker öldürülmüştür. Irak ordusunun kaybının 30-40 ölü asker, 450 esir asker olduğu düşünülmektedir.[82]
1. Amerikan Deniz Piyade Tümeni ilk olarak Rumaila petrol sahalarında çatışmaya girdi ve ilerlemeye başladı. Kısa süre içinde savaş Nasıriye'nin içine taşındı. Şehirde çoğunlukla Şiiler yaşamaktaydı. Şehir ikmal yapılabilecek birçok yolu içinde bulundurduğu için ve havalimanına sahip olduğu için stratejik olarak önemli bir konumdaydı. Bunun yanı sıra Fırat Nehri'nin üzerinde bulunan önemli köprüler bu şehirdeydi. Nasıriye'ye giren Amerikan askerlerini Irak ordusu ve Saddam'ın Fedaileri karşıladı. Şehir içinde yoğun çatışmalar başladı.
23 Mart günü Amerika Birleşik Devletleri'ne bağlı 3. Piyade Tümenine ait bir konvoy yanlış yola saparak şehir içinde kayboldu ve pusuya düşürüldü. Konvoy Jessica Lynch, Shoshana Johnson ve Lori Piestewa isimlerini taşıyan kadın askerleri de içeriyordu. Pusuda 11 Amerikan askeri öldürüldü. Aralarında Jessica Lynch ve Lori Piestewa'nın da bulunduğu 7 Amerikan askeriyse esir alındı.[83] Lori Piestewa çatışmada ağır yaralanmıştı ve çatışmadan kısa süre sonra öldü. Jessica Lynch'ın da içinde bulunduğu diğer esirler şehir düştükten sonra 1 Nisan 2003'te kurtarıldı. Amerika Birleşik Devletleri yetkilileri Jessica Lynch'ın tecavüze uğradığını, kötü muameleye maruz kaldığını söylese bile daha sonra Jessica Lynch I Am A Soldier Too: The Jessica Lynch Story adını verip kaleme aldığı biyografi kitabında bunların hepsini reddetti. Irak'taki hastanede kendisine kötü davranılmadığını, aksine iyi davranıldığını açıkladı.[84][85]
3. Piyade Tümenine ait konvoyun pusuya düşürüldüğü gün 2. Amerikan Deniz Piyade Tümeni şehir içindeki iki önemli köprüyü kontrol altına almak isterken ağır bir direnişle karşılaştı ve şiddetli çatışmaların ortasına kaldı. Bu çatışmalarda bazı Amerikan piyadeleri öldürüldü. Köprülerin yanı sıra Saddam Kanalı çevresinde ağır çatışmalar yaşandı. 18 Amerikan askeri Saddam Kanalı çevresindeki çatışmalar sırasında öldürüldü. Şehirdeki kaos ortamında Amerikan Hava Kuvvetlerine bağlı A-10 Thunderbolt II, bir Amerikan amfibi askeri aracını hedef aldı. Aracın içindeki Amerikan askerleri dost ateşi ile öldü.[86] 23 Mart'ın sonunda Amerika Birleşik Devletleri ordusu kayıplara rağmen Fırat Nehri üzerindeki köprüleri ele geçirdi.
24 Mart günü Kut bölgesinden gelen takviye ile birlikte Irak ordusu karşı saldırıya geçti. Saatlerce süren çatışmalar sonrası ancak 25 Mart'ın ilk saatlerinde Irak ordusu saldırısı bastırılabildi. Karşı saldırıda bulunan Irak ordusu 200 ile 300 arasında kayıp verdi. Saatlerce süren çatışmada Amerika Birleşik Devletleri ordusu kayıp vermedi. Şehrin bütün stratejik pozisyonlarını ele geçiren, Irak ordusunun saldırılarını bastıran Amerika Birleşik Devletleri şehri ele geçirmiş oldu fakat Saddam'ın Fedaileri gayrinizami harp uygulayarak çatışmaları sürdürdü. Çatışmalar seyrekleşti. Amerikan ordusu 29 Mart'ta şehri tamamen kontrol altına alıp Saddam'ın Fedaileri'ni de şehirden attı ve şehir üstünden ikmal yapıp Kerbela'ya doğru ilerleyişi kolaylaştırdı. Nasıriye Savaşı'nda toplam 32 Amerikan askeri öldürüldü ve şehir istenilen hızda ele geçirilemedi. Bu yüzden saldırıyı yöneten askerlerden Albay Joe Dowdy görevinden alındı. Irak tarafı da 400'ün üzerinde kayıp verdi.[87]
İşgalden üç hafta sonra, 1. Deniz Bölümü de bulunan Ordunun 3. Piyade Tümeni Bağdat'a taşındı.[88] Irak Özel Cumhuriyet Muhafızları birimleri kentin savunmasına öncülük etti. Savunucuların geri kalanı Cumhuriyet Muhafızları birimleri, düzenli ordu birimleri, Fedayeen Saddam ve Iraklı olmayan Arap gönüllülerin bir karışımıydı. Koalisyon birimlerinin ilk planı şehri kuşatmak ve yavaş yavaş içeri girmek, daha sonra Irak zırhlı ve kara birliklerinin kentin merkezine kümelenmesini ve ardından hava ve topçu kuvvetlerle Irak güçlerine saldırılmasını gerektiriyordu.
Bu plan, Irak Cumhuriyet Muhafızlarının ekipmanlarının çoğunun tahrip edildiğini ve şehrin güney eteklerindeki rotaların çoktan işgal edildiğini görülünce, gereksiz hale geldi. 5 Nisan'da ABD Ordusunun 3. Piyade Tümeni'nin Görev Gücü 1-64 Zırhı, daha sonra "Gök Gürültüsü Koşusu" olarak adlandırılan bir saldırıyı, kalan Irak savunmasını test etmek için Bağdat havaalanına giden 29 tank ve 14 Bradley zırhlı araçla gerçekleştirdi. Önemli bir direnişle karşılaştılar ancak havaalanına ulaşmada başarılı oldular ve sonunda ağır çatışmalardan sonra güvenliğini sağladılar.
Ertesi gün, 3. Piyade Tümeni'nin bir başka tugayı Bağdat şehir merkezine saldırdı ve Saddam Hüseyin'in saraylarından birini şiddetli çatışmalardan sonra işgal etti. ABD Deniz Piyadeleri, bir nehir köprüsünü geçmeye çalışırken Irak topçularının ağır bombardımanı ile karşı karşıya kaldılar, ancak nehir geçişi başarılı oldu. Iraklılar, havaalanı yakınındaki ABD kuvvetlerine savunma pozisyonlarından bazı kayıplar verdirmeyi başardılar ancak hava bombardımanından ciddi kayıplar aldılar. Sarayın ele geçirilmesinden birkaç saat sonra ve televizyon haberlerinin Irak üzerinden yayılmasıyla, ABD kuvvetleri Bağdat'taki Irak kuvvetlerine teslim olma emrini verdi ya da şehir tam ölçekli bir saldırı ile karşı karşıya kalacaktı. Irak hükûmet yetkilileri ya kayboldu ya da yenilgiyi kabul ettiler ve 9 Nisan 2003'te Bağdat resmen Koalisyon kuvvetleri tarafından işgal edildi. Ancak Bağdat'ın büyük kısmı hala Amerikan güçleri için güvencesizdi ve işgal döneminde şehir ve mahallelerinde çatışmalar devam etti. Saddam yok olmuştu ve nerede olduğu bilinmiyordu.
Saddam Hüseyin, 4 ya da 9 Nisan'da çekilen ve Irak televizyonu tarafından yayınlanan son halk görünüşünü Bağdat'ın düşmeyen Azamiyah bölgesinde gerçekleştirdi ve ölmediğini tüm dünyaya gösterdi. Yanında yakın korumaları ve oğlu Kusay'la beraber halkın alkışlarıyla "Kanlarımız ve ruhlarımızla seni kurtaracağız Saddam" sloganıyla yürüdü. Saddam konuşmasını Kuran'dan bir sure ile açtı ve şunları söyledi:
Sevgili Bağdat halkı, Amerikanlar size her yaklaştığında onlara sert vurun ve ona direncinizi gösterin, çünkü Allah'ının lütfuna sahipsiniz ve şerefiniz ve inançlarınız için ayağa kalkın. Sevgili Bağdatlılar ve Irak halkım zafer sizinle. Düşman, Allah'ının yardımıyla savaşı kaybediyor. Allah Büyüktür, zafer Allah'ındır ve zafer Irak'ındır, yaşasın milletimiz, yaşasın Irak, yaşasın Filistin.[89]
10 Nisan'da Saddam Hüseyin ve yardımcılarının Bağdat'ın Al Az'Amiyah Bölgesi'ndeki bir camide olduğu hakkında bir söylenti ortaya çıktı. Üç deniz kuvveti, onu yakalamak için gönderildi ve roket güdümlü el bombaları, havan topları ve saldırı tüfekleriyle ağır ateş altına alındılar. Bir asker öldü ve 20'si yaralandı, ancak Saddam veya üst düzey yardımcılarından hiçbiri bulunamadı. Havanlar, toplar ve uçaklar tarafından desteklenen ABD kuvvetleri, Saddam Hüseyin'e hala sadık olan Irak kuvvetlerine saldırmaya devam etti. Destek için uçan ABD uçakları Irak uçaksavar ateşi ile karşılaştı. 12 Nisan günü öğleden sonraya kadar tüm çatışmalar sona erdi. Toplam 34 Amerikan askeri ve 2.320 Irak savaşçısı öldürüldü.
Birçok Iraklı, Saddam'ın çöküşünü, onun birçok portresini ve heykelini tahrip ederek kutladı. Yaygın olarak yayınlanan en büyük olay, Bağdat'ın Firdevs Meydanı'ndaki büyük bir Saddam heykelinin devrilmesiydi.
Bağdat'ın çöküşüyle, Irak aşiretleri ve şehirleri eski kavgalar yüzünden birbirleriyle savaşmaya başladı, ülke genelinde bölgesel, mezhepsel şiddetin patlak verdiği görüldü. Irak'ın Al-Kut ve Nasiriyah şehirleri, Bağdat'ın düşmesinden hemen sonra yeni ülkede hakimiyet kurmak için birbirlerine saldırılar düzenledi ve ABD önderliğindeki Koalisyon hızla potansiyel bir iç savaşa karıştı. ABD liderliğindeki Koalisyon güçleri, şehirlere derhal düşmanlıklarını durdurma emri vererek Bağdat'ın yeni Irak hükûmetinin başkenti olarak kalacağını açıkladı. Nasiriyah hızlı bir şekilde geri çekildi; ancak Al-Kut, istilacı güçlerin şehre giremeyeceği emriyle kasabaya giden ana yollara keskin nişancılar yerleştirdi. Birkaç küçük çatışmadan sonra keskin nişancılar kaldırıldı, ancak bölge, şehir, aşiret ve aile grupları arasındaki gerginlik ve şiddet devam etti.
Amerikalı General Tommy Franks, koalisyon işgal güçlerinin baş komutanı olarak Irak'ın kontrolünü devraldı. Bağdat'ın savunmasının bu ani çöküşünden kısa bir süre sonra Irak'ta ve başka yerlerde ABD liderliğindeki Koalisyon'un Irak askeri elitine ve Baas partisinin kilit üyelerine rüşvet vererek bir anlaşma yaptığı yönünde söylentiler dolaşmaya başladı. Mayıs 2003'te General Franks emekli oldu ve yaptığı röportajda ABD önderliğindeki Koalisyon 'un Irak askeri liderlerine rüşvet ödediğini doğruladı. Rüşvet alanların boyutu ve savaş üzerindeki etkileri belirsizdir.
ABD liderliğindeki Koalisyon birlikleri derhal Saddam Hüseyin hükûmetinin kilit üyelerini aramaya başladı. 22 Temmuz 2003 tarihinde ABD 101. Hava İndirme Tümeni ve Görev Gücü 20, Saddam Hüseyin'in oğulları Uday, Qusay ve torunlarından birini 6 saat süren bir savunma sonrasında öldürdü. Saddam Hüseyin'in kendisi 13 Aralık 2003'te Kızıl Şafak Operasyonu sırasında ABD Ordusu'nun 4. Piyade Tümeni ve Görev Gücü 121 üyeleri tarafından yakalandı.
15 Nisan'da ABD kuvvetleri, Deniz Kuvvetleri Görev Gücü Trablus'un liderliğindeki bir saldırı ile Irak'ın merkezindeki son büyük karakol olan Tikrit'i kontrol altına aldı.
ABD liderliğindeki Koalisyon güçleri hükûmeti devirdi ve büyük bir ulusun önemli şehirlerini sadece 26 günde ele geçirdi. İşgal, 1991 Körfez Savaşındaki gibi büyük bir ordu gerektiriyordu, ancak işgal ordusunun birçoğunun savaşmasına gerek kalmadı ve işgal sona erdikten sonra birçoğu geri çekildi. Bununla birlikte, Irak isyanında düzensiz Irak kuvvetleriyle mücadele etmek için çok daha büyük bir kuvvet gereksinimine ihtiyaç olduğu anlaşılınca bunun erken bir zafer yargısı olduğu anlaşıldı.
Çoğunlukla eski Sovyet ve Doğu Avrupa yapımı ekipmanlarla donanmış Irak ordusu,[90] Amerikan ve İngiliz kuvvetlerine kıyasla genel olarak güçlü donanıma sahip değildi. Fedayeen Saddam adlı militanların ABD tedarik yollarına yönelik saldırıları geri püskürtüldü. Iraklıların topçuları büyük ölçüde etkisizdi ve hava kuvvetlerini savunma girişimi için seferber edemediler. Irak ordusundaki en güçlü zırhlı araçlar olan Irak T-72 tankları hem eski hem de bakımsızdı ve seferber olduklarında, kısmen Koalisyon hava üstünlüğü sayesinde hızla imha edildiler. ABD Hava Kuvvetleri, Deniz Piyadeleri ve Deniz Havacılığı ve İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetleri, ülke çapında direniş hedeflerini belirledi ve kara birlikleri gelmeden onları hava birlikleri ile yok etti. ABD ve İngiltere kuvvetlerinin ana muharebe tankları, ABD M1 Abrams ve İngiliz Challenger 2, ülke genelindeki hızlı ilerlemenin nedeni idi. Düzensiz Irak kuvvetleri tarafından yapılan birçok Roket Güdümlü El Bombası saldırısına rağmen, az sayıda ABD ve İngiltere tankı kaybedildi ve saldırılarda yaklaşık 40 M1 Abram hasar görmesine rağmen, tank mürettebatı düşman ateşi tarafından öldürülemedi.[91] İngiliz Ordusu tarafından olan tek tank kaybı, Kraliçe'nin Kraliyet Mızraklı Süvarileri'nin başka bir Challenger 2 tarafından vurulan ve iki mürettebat üyesini öldüren bir Challenger 2 idi.
Irak ordusu, seçkin olan Cumhuriyet Muhafızları arasında bile kötü morale sahipti. Bütün birlikler işgal birliklerin yaklaşması üzerine kalabalığın arasına dağıldı ya da ABD ve İngiltere kuvvetlerine teslim olmaya çalıştı. Birçok Irak komutanı CIA tarafından rüşvet aldı ya da teslim olmaya zorlandı. Irak ordusunun liderliği yetersizdi. Raporlar, Bağdat'ın savunmasıyla görevli Kusay Hüseyin'in, ABD kuvvetlerinin gelmesinden önceki günlerde Bağdat'ı koruyan iki ana askeri bölümlerin pozisyonlarını önemli ölçüde değiştirdiğini belirtti. Sonuç olarak, ABD kuvvetleri saldırdığında birimler şaşırdı ve daha fazla moralsiz hale geldi. İşgal gücü tüm Irak ordusunun aynı anda kendisine karşı atıldığını görmedi; ABD ve İngiltere birimleri, Irak birlikleriyle savaşmak yerine belirli hedef noktalarına ilerledi ve onları ele geçirdi. Bu, özellikle güney Irak'ta, nişan alınmamış ve hiç zarar görmemiş olarak düzenli Irak askerî birliklerinin savaşta ortaya çıkmasıyla sonuçlandı. Birimlerin çoğunun evlerine dönmek için dağıldığı varsayılmaktadır.
Pentagon raporuna göre, "Irak askeri güçlerinin tamamen yenilmesine en büyük katkıda bulunan faktör Saddam'ın müdahalesinin devam etmesi oldu. "Amerikalı yetkililere Saddam ve komutanlarının işgal için nasıl hazırlandıklarını ve savaştıklarını anlamalarında yardımcı olmak için tasarlanan raporda Irak hükûmetinin karşılaştığı tehdidi görmediği, Saddam'ın yeteneksiz olan askeri liderliği tarafından engellendiği, kendi yaptığı propaganda ile yanıldığı ve Irak'ın provokasyonu olmadan bir işgalin yakın olduğuna inanamamasıyla ilgili bir tablo çiziyor. BBC'ye göre, rapor Saddam Hüseyin'i "kronik olarak gerçekten uzak, daha çok iç tehditlerin engellenmesiyle ilgili ve İran'ın yarattığı tehditle meşgul" olarak tasvir ediyor.[92]
Irak'ta işgal sırasında ölenlerin sayısı ile ilgili tahminler büyük farklılıklar gösteriyor. Sivil kayıplara ilişkin tahminler, askerî personel için olanlardan daha değişkendir. Iraq Body Count göre, sivil kayıpları ölçmek için basın raporlarına, STK temelli raporlara ve resmî rakamlara dayanan bir grup, istila aşamasında yaklaşık 7.500 sivilin öldürüldüğünü söyledi.[93] Fakat işgal sonrası çıkan iç savaşta ve daha sonrası durumlarda sivil kayıpları ve mülteci durumuna düşenlerin sayılarının milyonları bulduğu tahmin ediliyor.
Irak'a askerî müdahalenin muhalifleri, Irak'ın insan kaybı da dahil olmak üzere bir dizi nedenle Irak'ı işgal etme kararına eleştirdiler, savaşı haklı çıkarmak için kullanılan kanıtları sorgulayarak, diplomatik savaşın devam etmesini savundular ve savaşın yasallığına meydan okudular.[94] ABD'nin daha acil güvenlik öncelikleri vardı (Afganistan ve Kuzey Kore gibi) ve savaşın Ortadoğu bölgesini istikrarsızlaştıracağını öngörüyorlardı. 2010'da Hollanda komisyonu işgalin uluslararası hukuku ihlal ettiği sonucuna vardı.
ABD'nin savaşı başlatmak için temel gerekçesi, Saddam Hüseyin'in nükleer ve biyolojik silahlar geliştirdiği ve El Kaide ile bağları olduğunu iddia ettiği için rejimi ABD ve dünya topluluğu için "ciddi ve büyüyen" bir tehdit haline getirdiği idi.[95] Savaşın başlaması ve işgalin ardından eleştirmenler bu mantığı destekleyen kanıtlardan şüphe duydular. Irak'ın silah programlarıyla ilgili olarak, önde gelen eleştirmenler arasında, 2002'de yapılan teftişlerin nükleer ve kimyasal silah programlarını ortadan kaldırdığını ve onların yeniden yapılandırılmalarının "istihbarat servisleri tarafından kolaylıkla tespit edilebilir" olduğunu savunan eski bir ABD silah müfettişi Scott Ritter idi. Saddam Hüseyin'in IAEA silah müfettişlerini Irak'tan ayrılmaya zorladığına inanılıyor olsa da, aslında 1998 Amerikan bombalama Desert Fox Operasyonu öncesinde ABD'nin talebi üzerine geri çekildiler. ABD birliklerinin komşu eyaletlerde toplanmasından sonra Saddam onları karşıladı ve talepleriyle tam işbirliği sözü verdi. Deneyimli IAEA teftiş ekipleri Irak'a geri döndü ve çeşitli kitle imha silahı biçimleri arayışları hakkında ara raporlar yapmıştı.[96][97][98][99][100] Amerikalı diplomat Joseph C.Wilson, Irak'ın Nijer'deki nükleer silahlar için uranyum aradığı tartışmasını araştırdı ve tartışmanın hiçbir gerçekliği olmadığını bildirdi.[101][102]
Benzer şekilde, Irak ve El Kaide arasındaki bağlantıların savaşın başlaması sırasında sorgulandığı ve 21 Ekim 2004 tarihli bir raporla gözden düştüğü belirtildi. Bu raporlar ayrıca Bush Yönetimi yetkililerinin, özellikle de eski savunma müsteşarı Douglas J. Feith'in, El Kaide ile Irak arasındaki bağlantıları desteklemek için kanıtları manipüle ettiğini iddia etti.[103]
Savaş öncesindeki ana sorulardan biri, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin Irak'a askeri müdahaleye izin verip vermeyeceğiydi. BM yetkisinin önemli ölçüde daha fazla silah denetimi gerektireceği giderek daha açık hale geldi. Birçoğu, çabalarını akılsız, ahlaksız ve yasadışı olarak eleştirdi. Birleşik Krallık Avam Kamarası lideri ve eski bir dışişleri bakanı olan Robin Cook, İngiltere'nin BM kararının izni olmadan işgal etme kararını protesto etmek için Tony Blair'in kabinesinden istifa etti. Cook o sırada şunları söyledi: "İlke olarak geniş bir uluslararası destek olmadan askeri harekata girişmenin yanlış olduğuna inanıyorum. Pratikte, tek taraflı askeri harekat için bir emsal oluşturmanın Britanya'nın çıkarlarına aykırı olduğuna inanıyorum."[104] Buna ek olarak, üst düzey hükûmet hukuk danışmanı Elizabeth Wilmshurst, bir işgalin yasadışı olacağı konusundaki yasal görüşünü belirterek istifa etti.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan Eylül 2004'te BBC'ye verdiği bir röportajda, "Bizim ve tüzüğün bakış açısından yasadışıydı" dedi.[105] Bu, ABD'den anında eleştiri aldı ve hemen önemsenmedi.[106] 2003 yılı için Genel Kurul'a sunduğu yıllık raporunda şu ifadeden başka bir şey yoktu: "Irak'ın işgaliyle sonuçlanan büyük düşmanlıkların sona ermesinin ardından..." : "Nisan 2003'te Irak'taki düşmanlıkların sona ermesinin ardından..." Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Irak'ın 1990'da Kuveyt'i işgalinden bu yana Irak ve Kuveyt hakkında 60'a yakın karar aldı. Bu konuyla en alakalı olanı, kabul edilen 678 sayılı Karardır. 29 Kasım 1990. Bu, "Kuveyt Hükümeti ile işbirliği yapan üye devletlere... gerekli tüm araçları kullanma" yetkisini (1) Güvenlik Konseyi'nin 660 sayılı Kararını ve Irak'ın Kuveyt'i işgalinin sona erdirilmesi ve Irak'ın geri çekilmesi çağrısında bulunan diğer kararları uygulamak için yetkilendirir. Kuveyt topraklarından gelen Irak kuvvetleri ve (2) "bölgede uluslararası barış ve güvenliği yeniden sağlamak".
İşgalden bir gün sonra, Mart 2003'te yapılan ankette Amerikalıların % 76'sı Irak'a karşı askerî harekâtı destekledi.[107] Mart 2003'te YouGov'un yaptığı ankette Britonların %54'ü Irak'a karşı askerî harekâtı desteklemiştir.[108] On yıl sonra, 2013'te yapılan ankete göre, ankete katılan Amerikalıların %53'ünün Irak Savaşı'nın bir hata olduğuna inandığı tespit edildi.[109]
43. ABD Başkanı George W. Bush, 11 Ocak 2007 sabahı Türkiye saati ile 04.00'te ABD'nin yeni Irak stratejisini açıkladı. Bush, ABD halkına ve dünyaya seslendiği konuşmasında Irak Savaşı'nda birtakım hataların yapıldığını kabul ederek, "Hataların yapıldığı yerlerde sorumluluk bana aittir." dedi. Bush, direnişle mücadele ve mezhep çatışmalarının önlenmesi konusunda başarısız olmalarının sebebi olarak asker sayısını daha önce artırmamayı gösterdi. Bush'un itirafının ardından açıkladığı yeni Irak stratejisinin temel unsuru asker artırımı. Bu strateji çerçevesinde Irak'a 21.500 Amerikan askeri daha gönderilecek. Bunların 17.500'ü Bağdat'a, 4000'i de Sünni direnişin kalesi El Anbar eyaletine konuşlandırılacak. Bu askerlerin Irak'ta ne kadar süre kalacağı belli değil. Yapılan açıklamaya göre ilk birlikler 15 Ocak'tan itibaren yola çıkacak. ABD'nin yeni Irak stratejisi ulusal uzlaşıyı sağlaması için Irak hükûmetine daha fazla baskı yapılmasını da içeriyor. Sünnilerin siyasi sürece katılımının artırılması için bir an önce eyalet seçimlerinin yapılması, petrol yasasının çıkarılması, eski Baasçılar'ı yasaklayan kanunun yumuşatılması isteniyor.
Bush, konuşmasında Irak Başbakanı Nuri El-Maliki'yi uyararak "Irak hükûmeti verdiği sözleri tutmazsa, Amerikan halkı ve Irak halkının desteğini kaybeder. Amerika'nın Irak için taahhütleri açık uçlu değildir." dedi. Yeni strateji uyarınca, Irak'a 1,2 milyar dolar ekonomik yardım yapılacak. Bush, ayrıca Irak hükûmetinin de toplam 10 milyar doları kalkınma projelerine ayırmayı kabul ettiğini açıkladı. Bush yeni stratejisini açıklarken Suriye ve İran'ı da ağır şekilde suçladı. İran'ın Irak'taki mezhep çatışmalarını körüklediğini ileri süren Bush Suriye'nin de yabancı direnişlerin Irak'a geçmesine izin verdiğini savundu. Bush, Irak hükûmetini desteklemeleri için Suudi Arabistan, Ürdün ve diğer Körfez ülkelerine de çağrıda bulunarak onları "Bizim başarısızlığımız sizin için de tehdit oluşturur." diyerek uyardı. Bush konuşmasında sınırdaki sorunların çözülmesi konusunda PKK sorununa atıfta bulunarak Türkiye ve Irak ile birlikte çalışacaklarını söyledi ancak ayrıntı vermedi. Ancak PKK ile mücadelenin yoğunlaştırılması ve Kerkük konusunda Türkiye'nin hassasiyetlerinin dikkate alınmasının da ABD'nin yeni Irak stratejisinin bir parçası olduğu belirtiliyor.[110]
Chilcot raporu, Irak Savaşı'nın ardından hazırlanmış en kapsamlı rapordur. Yedi yılda hazırlanan ve 2,6 milyon kelimeden oluşan 12 ciltlik bu rapor, 6 Temmuz 2016 tarihinde emekli bürokrat John Chilcot tarafından Londra'da yayınlandı. Komisyonu başkanı John Chilcot, İngiltere başbakanı olan Tony Blair'e karşı "Askeri harekat son seçenek değildi" ifadelerini kullanmış ve Saddam Hüseyin'in o dönem için tehdit olmadığını söylemiştir.[111]