Bugün George Cukor çok sayıda insanın ilgisini çeken bir konudur. Yıllar boyunca, çeşitli görüş ve teorileri ateşleyen tartışma, çalışma ve araştırma konusu olmuştur. George Cukor ister bir kişi, ister bir konu, ister bir tarih ya da başka bir unsur olsun, günümüz toplumundaki önemi yadsınamaz. Bu nedenle, önemini ve çeşitli alanlardaki yansımalarını anlamak için farklı yönlerini araştırmak önemlidir. Bu yazıda George Cukor'i detaylı bir şekilde inceleyeceğiz ve günümüz dünyamız üzerindeki etkisini analiz edeceğiz.
George Dewey Cukor (d. 7 Temmuz 1899, ö. 24 Ocak 1983) Oscarlı yönetmen. Little Women (1933), The Philadelphia Story (1940), A Double Life (1947), Born Yesterday (1950) ve Benim Güzel Meleğim (1964) filmleriyle En İyi Yönetmen Oskarı'na aday olmuş, Benim Güzel Meleğim filmiyle ödülü kazanmıştır.[1] Duygusal komediden müzikale ve drama uzanan geniş bir yelpazede Greta Garbo, Katharine Hepburn, Joan Crawford, Norma Shearer filmlerinin yönetmeni olarak ünlendi.[1]
Kariyeri
What Price Hollywood (Hollywood'un Bedeli, 1932) aktris olmak isteyen bir garsonun bir gece bir film yönetmeniyle tanışmasını, Bill of Divorcement (Boşanma Faturası, 1932) 15 yıl akıl hastanesinde yatmış olan bir adamın karısıyla geçirdiği bir günü, Little Women (Küçük Kadınlar, 1933) Louisa May Alcott'un romanını, David Copperfield (1935) Charles Dickens'ın eserini, Romeo and Juliet (1936) Shakespeare'in eserini, Camille (Kamelyalı Kadın, 1936) Alexandre Dumas'nın edebi eserini, Two Faced Woman (İki Yüzlü Kadın, 1941) kendisini terk eden kocasının sevgisini yeniden kazanmak için kendini hayali ikiz kız kardeşi olarak lanse eden bir kadını, The Philadelphia Story (Philadelphia Hikâyesi, 1940) Philadelphia'nın sosyetik bir ailesinin hayatını, Adam's Rib (İki Ateş Arasında, 1949), bir kadının kocasının başka bir kadınla ilişkisi olduğundan şüphelenerek onu silahla takip etmesini, Born Yesterday (Dünkü Çocuk, 1950) zengin bir adamın eğitimsiz bir kadını eğitmesi için bir gazeteciyi tutmasını, Gaslight (Işıklar Sönerken, 1944) karısını çıldırtmayı amaçlayan sapık ruhlu bir erkeğin serüvenini, A Star is Born (Bir Yıldız Doğuyor, 1954) gösteri dünyasının artılarını ve eksilerini, Les Girls (Üç Dünya Güzeli, 1957) dans grubundaki günlerini anlatan bir kitap yazdıktan sonra dansçı arkadaşı karaladığı için dava edilen bir kadının öyküsünü, Let's Make Love (Gel Sevişelim, 1960) Broadway'de hicivleniceğini öğrenen bir milyarderin öyküsünü ve My Fair Lady (Benim Tatlı Meleğim, 1964) ise Audrey Hepburn ve Rex Harrison'ın başrolleri oynadıkları bir müzikali konu edindi.[2]