Bugün Arvalya Höyük her yaştan ve her kökenden insanı büyüleyen bir konudur. Tarihsel önemi, güncel etkisi ya da sadece şaşırtma ve eğlendirme yeteneği nedeniyle Arvalya Höyük geniş bir kitlenin ilgi odağı haline geldi. Bu makalede, toplum üzerindeki etkisinden zaman içindeki evrimine kadar Arvalya Höyük ile ilgili farklı yönleri derinlemesine inceleyeceğiz. Bu büyüleyici konuya ilişkin eksiksiz ve zenginleştirici bir vizyon sunmak için farklı bakış açılarına ve görüşlere değineceğiz.
Arkeolojik Höyük | |
Adı: | Arvalya Höyük |
il: | İzmir |
İlçe: | Selçuk |
Köy: | Merkez |
Türü: | Höyük |
Tahribat: | |
Tescil durumu: | Tescilli[1] |
Tescil No ve derece: | 10411 / 1 |
Tescil tarihi: | 06.02.2002 |
Araştırma yöntemi: | Yüzey araştırması |
Arvalya Höyük, İzmir ili Selçuk ilçesinin ve antik Efes kentinin güneybatısında, Selçuk - Kuşadası kara yolunun hemen kenarında yer alan bir höyüktür. Gülhanım ya da Gül Hanım olarak bilinen bir tarlanın güney kesiminde bulunması nedeniyle bazı kaynaklarda bu adla geçmektedir. Yerleşimin iskan edildiği dönemlerde Ege Denizi kıyısında olduğu anlaşılmaktadır.[2] Selçuk'a yaklaşık 4 km. mesafededir. Eski adı Kenchios olan Arvalya Çağı kenarında, Küçük Menderes Deltası'na açılan bir vadidedir.[3]
Höyük, Efes Müzesi tarafından bölgede yapılan yüzey araştırmaları sırasında 1995 yılında saptanmıştır.[2]
Yüzey araştırmalarında çok sayıda çakmak taşı ve obsidiyen alet,[3] el yapımı, kaba hamurlu, askı delikli çanak çömlek parçaları bulunmuştur. Bu çanak çömlek parçaları Höyük'ün doğu-kuzeydoğusuna düşen Çukuriçi Höyüğü çanak çömlek buluntularına benzemektedir. Bunların yanında açkılı yassı taş baltalar bulunmuştur. Çanak çömlek buluntularının ağırlıklı olarak Erken Tunç Çağı'na ait el yapımı, kırmızı ya da siyah, açkılı mal olduğu belirtilmektedir. Az sayıdaki yüzey buluntusu klasik çağlarla ilişkilendirilmektedir. Toprak alınmasıyla oluşan kesitte, bölgenin tipik Erken Tunç Çağı mimarisi gözlenmektedir. Dere taşları ve bol kullanılan kerpiçle yapılmış dairesel yapılardır.[2]
Höyük'ün tarımsal faaliyetlerle aşırı derecede tahrip olduğu,[2] sonunda alçak ve yayvan bir tepe haline dönüştüğü görülmektedir. Karayolunun hemen yanında olmasına karşın görece geç tarihlerde tespit edilmiş olması[3] bir bakıma bu tahribatın sonucudur.
Yerleşimin deniz kıyısında olmasının da etkisiyle, sakinlerinin avcı – toplayıcı ve tarımcı bir topluluk olduğu ileri sürülmektedir.[3] Neolitik Çağ'dan MÖ 2. binyıla kadar iskan gördüğü belirtilmektedir.[2]