Günümüzde Varşova Paktı'nın Çekoslovakya'ya müdahalesi günümüz toplumunda büyük önem kazanmış bir konudur. Birkaç yıldır Varşova Paktı'nın Çekoslovakya'ya müdahalesi siyaset, kültür, ekonomi veya teknoloji gibi farklı alanlarda bir tartışma ve düşünce kaynağı olmuştur. Varşova Paktı'nın Çekoslovakya'ya müdahalesi, uzmanların ve akademisyenlerin yanı sıra bu konu hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyen sıradan insanların da ilgisini çekti. Bu makalede, Varşova Paktı'nın Çekoslovakya'ya müdahalesi ile ilgili farklı yönleri ve bakış açılarını keşfederek onun bugünkü etkisini ve alaka düzeyini analiz edeceğiz.
Varşova Paktı'nın Çekoslovakya'ya müdahalesi | |||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|
Prag Baharı ve Soğuk Savaş | |||||||
Çekoslovaklılar, ulusal bayraklarını Prag'da yanan bir Sovyet tankının önüne taşıyor. | |||||||
| |||||||
Taraflar | |||||||
Varşova Paktı ülkeleri: Bulgaristan Halk Cumhuriyeti Polonya Halk Cumhuriyeti Macaristan Halk Cumhuriyeti Minimum katılımla destekledi:[1] Doğu Almanya |
Çekoslovakya Diplomatik olarak destekleyen Varşova Paktı ülkeleri: Arnavutluk Sosyalist Halk Cumhuriyeti Romanya Sosyalist Cumhuriyeti[2] ve Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti[3] | ||||||
Komutanlar ve liderler | |||||||
Leonid Brejnev Nikolay Podgorny Aleksey Kosigin Andrey Greçko Todor Jivkov Florian Siwicki Lajos Czinege |
Alexander Dubček Ludvík Svoboda Diplomatik destek: Enver Hoca Nikolay Çavuşesku Josip Broz Tito | ||||||
Güçler | |||||||
Başlangıç gücü: 250.000 (20 bölük)[4] 2.000 tank[5] 800 uçak En yüksek güç: 500.000[6] 6.300 tank[7] |
235.000 (18 bölük)[8][9] 2.500-3.000 tank 250 uçak | ||||||
Kayıplar | |||||||
96 ölü (84'ü kazalarla) 87 yaralı[10] 10 ölü (kazalar ve intiharlarla)[11] 4 ölü (kazalarla) 2 ölü |
137 sivil ölü, 500 yaralı[12] 5 asker intihar etti[13] | ||||||
Saldırıdan hemen sonra 70.000 Çekoslovak vatandaşı batıya kaçtı. Kadife Devrim'inden önceki göçmen sayısı 300.000 kişiye ulaştı.[14] |
Doğu Bloku |
---|
| ||
---|---|---|
Komünist Partisi genel sekreteri | ||
Varşova Paktı'nın Çekoslovakya'ya müdahalesi, (Kod adı: Tuna Harekâtı), 20-21 Ağustos 1968 gecesi Alexander Dubček'in "Prag Baharı" adı verilen siyasi liberalleşme reformlarını durdurmak için Sovyetler Birliği ile diğer Varşova Paktı müttefikleri olan Doğu Almanya, Polonya, Bulgaristan ve Macaristan'ın Çekoslovakya'yı işgal ettiği askerî harekât.[15] Yaklaşık 250.000 kişiden oluşan[4] Varşova Paktı orduları o gece Çekoslovakya'ya saldırdı, Romanya ve Arnavutluk saldırıya katılmayı reddetti. Doğu Almanya kuvvetleri istilaya katılmaya hazır olsalar da, işgalden birkaç saat önce Moskova'dan Çekoslovakya sınırını geçmemeleri emredildi.[1] Saldırı sırasında 137 Çekoslovak sivil öldürüldü ve yaklaşık 500 sivil yaralandı.[12][16]
İstila, Alexander Dubček'in Prag Baharı denilen liberalizasyon reformlarını durdurarak Çekoslovakya Komünist Partisi'nin (KSČ) iktidar tekelini güçlendirdi. Bu dönemde Sovyetler Birliği'nin dış politikası "Brejnev Doktrini" olarak adlandırılıyordu.[17]
Çekoslovakya'daki destalinizasyon süreci 1950'li yılların sonu ve 1960'lı yılların başlarında Antonin Novotný'nin yönetimi ile başladı. Ama bu süreç, diğer Doğu Bloku ülkelerine göre daha yavaş işliyordu.[18] Nikita Kruşçcev'in izinden giderek sosyalizmin kuruluşunun tamamlandığını belirten Novotný, yeni bir anayasa kabul ederek Çekoslovakya Sosyalist Cumhuriyeti'ni ilan etti.[19] Fakat süreç çok yavaş işliyordu. Buna örnek olarak, Stalin dönemindeki Slánský Duruşmalarının mağdurlarının haklarının geri verilmesinin 1963 yılında konuşulmaya başlamasına karşın, 1967 yılına kadar herhangi bir şey yapılmaması verilebilir.
1960'ların başlarında Çekoslovakya, ekonomik bir gerileme dönemi geçirmeye başlamıştı. Sovyet tipi sanayileşme Çekoslovakya'ya yetmiyordu. İkinci Dünya Savaşı'ndan önce Çekoslovakya zaten tamamen sanayileşmişti ve Sovyet tipi ekonomi modeli daha az gelişmiş ülkeler için düşünülmüştü. Novotný'nin 1965 yılında Yeni Ekonomi Modeli ile yapmaya çalıştığı ekonomiyi iyileştirme hareketi siyasette de reform talebini artırdı.
Sıkı rejim kurallarını hafiflettikçe, Çekoslovak Yazarlar Birliği herkese rahatsızlığını söylemeye, birliğin gazetesi Literání Noviny yazarları da edebiyatın parti doktrininden bağımsız olması gerektiğini savunmaya başladılar. Haziran 1967'de Çek yazarlar birliğinin bazı üyeleri, özellikle Ludvík Vaculík, Milan Kundera, Jan Procházka, Antonin Jaroslav Liehm, Pavel Kohout ve Ivan Klima, radikal sosyalistlere sempati duymaya başladılar. Birkaç ay sonra bir parti toplantısında reformdan yana olduğunu açıkça belirten yazarlara karşı idari önlemler alınmasına karar verildi. Birliğin sadece küçük bir kısmının bu görüşten yana olmasına karşın, diğer üyeler de meslektaşları tarafından disipline sevk edildiler. Literání Noviny ve bazı matbaaların kontrolü Kültür Bakanlığı'na devredildi ve partinin reform isteyen üyeleri bile (Dubček de dahil) bu kararlara destek verdiler.
Prag Baharı, (Çekçe: Pražské jaro, Slovakça: Pražská jar) II. Dünya Savaşı'ndan sonra Sovyetler Birliği tarafından kontrol altına alınan Çekoslovakya'nın siyasi liberalizasyon dönemiydi. Antonín Novotný'nin baskılar karşısında Çekoslovakya Komünist Partisi Birinci Sekreterliği'nden ayrılmasından sonra bu göreve 15 Ocak 1968 tarihinde Alexander Dubček geldi. Parti örgütü üzerinde tam bir denetim gücü olmayan Dubček, eski kuşak yöneticilerden kurtulmak için bu kişileri kamuoyunun baskısıyla karşı karşıya bırakma yoluna gitti. Novotný ve çevresi de sert bir mücadeleden sonra çekilmek zorunda kaldı. Oldřich Černík başbakan, Ota Šik ekonomik reformlardan, Gustáv Husák da Slovakya'dan sorumlu başbakan yardımcısı oldu. Geçmişteki siyasi kurbanların rehabilitasyonuna başlanarak,[20] 1950'lerin siyasal kurbanlarından Ludvík Svoboda cumhurbaşkanlığına, Josef Pavel içişleri bakanlığına getirildi. Parti Prezidyumu'nda "yeni"ler çoğunluğu ele geçirdi ve partili genç aydınlar bir Eylem Programı hazırladılar.
5 Nisan'da Merkez Komitesi'nin onayladığı Eylem Programı'nın en önemli noktaları Slovaklar için özerklik (federasyon), sanayi ve tarım reformları, yurttaşlık hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınmasıydı. Ayrıca, yasama, yürütme ve yargı erklerinin birbirinden ayrılmasını, hükûmetin meclise karşı sorumlu olmasını ve mahkemelerin bağımsızlaştırılmasını öngörüyordu. Programda Komünist Parti'nin seçimlerde öbür siyasal güçlerle yarışarak önderliğini kanıtlaması ve parti içindeki bütün görevlilerin seçimle belirlenmesi savunuluyordu. Dubček'in "güler yüzlü sosyalizm" olarak nitelendirdiği bu düzen birçok bakımdan savaş sonrasında kurulan geçici yönetimi andırıyordu.
Bu gelişmeler Çek kamuoyunda beklenmedik sonuçlara yol açtı. Basında sansürün kalkmasının ardından, siyasal partiler hızla örgütlenmeye başladı. 1948'de zorla Komünist Parti'ye katılan Sosyal Demokratlar bile partilerini yeniden kurma çalışmalarına başladı. Resmi komünist gençlik örgütünün çökmesi üzerine çeşitli gençlik kuruluşları ortaya çıktı. Kiliseler, çoktan unutulmuş ulusal azınlık ve insan hakları dernekleri etkinlik göstermeye başladılar.
27 Haziran'da Literární Listy'de demokratik gelişmenin daha da hızlandırılmasını isteyen ve çeşitli kesimlerden pek çok kişinin imzasını taşıyan "İki Bin Sözcük" adlı bir bildiri yayımladı. Dubček bu gelişmeden kaygılanmakla birlikte, Çekoslovakya'daki dönüşümü yönlendirebileceği kanısındaydı. Ama SSCB'nin tutumu belirgin bir biçimde değişti. Dubček Varşova Paktı üyelerinin konuyla ilgili özel toplantısına katılmayı reddetti. Toplantı sonunda kaleme alınan ve Çekoslovakya'nın karşı-devrimin eşiğinde olduğunu ve Varşova Paktı üyelerinin bu tehlikeye karşı Çekoslovakya'yı koruyacaklarını belirten uyarı mektubuna karşın, bu gerginliği görüşmeler yoluyla çözme umudunu sürdürdü.
Bu nedenle de Parti Prezidyumu'na ülkenin işgalini önlemek için kuvvetlerin sınıra kaydırılması önerisini getiren General Václav Prchlík'in görevine son verdi. Ardından Brejnev'in çağrısı üzerine Sovyet Politbüro üyeleri ile Çekoslovak yöneticilerinin katılacağı bir konferansta sorunları görüşmeyi kabul etti. 3 Ağustos 1968'de Doğu Bloku parti temsilcilerinin katılmasıyla Bratislava'da yapılan toplantı sonunda, basının daha sıkı bir denetim altına alınması koşuluyla Çekoslovakya üzerindeki baskının azaltılacağı izlenimini uyandıran esnek bir bildiri yayımladı.
Leonid Brejnev ve Varşova Paktı'nın liderleri Çekoslovakya'daki liberalleşmenin yayılmasından, özellikle sansürün ve gizli polis tarafından yapılan siyasi gözlemleme faaliyetlerinin durdurulmasının iktidardakilerin çıkarlarına zarar vermesinden dolayı endişe duymaya başlamışlardı. İlk büyük korku Çekoslovakya'nın bloktan ayrılması ve Sovyetler Birliği ile Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) arasındaki olası bir savaşta bunun zarar vermesiydi. Bu durum olası bir savaşta Sovyetler Birliği'nin sadece Çekoslovakya'nın stratejik konumundan yararlanamamasıyla kalmayıp Çekoslovakya'nın endüstriyel altyapısından da mahrum kalması anlamına geliyordu. Çekoslovak liderlerin Varşova Paktı'ndan ayrılma gibi bir niyetleri yoktu ama Moskova Prag'ın nasıl bir niyeti olduğundan da emin olamıyordu.
Diğerleri, bu liberalleşmenin Doğu Avrupa ülkelerine yayılmasından ve ülkelerinde huzursuzluğun artmasından endişe ediyorlardı. Varşova Paktı'na üye diğer ülkeler Prag Baharı'nın durdurulamadığı takdirde Polonya ve Doğu Almanya'ya sıçramasından ve mevcut durumun kötüye gitmesinden endişe duyuyorlardı. Sovyetler Birliği'nde Estonya, Litvanya, Letonya ve Ukrayna cumhuriyetlerinde yükselen milliyetçi fikirler bazı sorunlara yol açıyordu ve birçok kişi Prag'daki bu olayların cumhuriyetlerdeki sorunu daha da arttıracağından endişe ediyordu. KGB başkanı Yuri Andropov ile Ukraynalı liderler Petro Shelest ve Nikolay Podgorni askerî müdahaleyi şiddetle isteyen kişilerdi.
Buna ek olarak Çekoslovakya'nın Demir Perde'nin diğer tarafında olan Avusturya ve Batı Almanya'ya sınırları vardı. Bu da dışarıdan birçok ajanın kolayca Çekoslovakya'ya ve diğer Doğu Blok'u ülkelerine girebilmesine ve ilticacıların Batı'ya gidebilmesine olanak sağlıyordu. Son endişeleri de doğrudan sansürün kalkması ile ilgiliydi. Eserleri Sovetler Birliği'nde sansüre uğramış yazarlar kolayca Prag'a ya da Bratistlava'ya giderek eleştirel görüşlerinin buradan dile getirebilirler ve böylece Sovyetler Birliği'ndeki sansürden kurtulmuş olurlardı.
Cumhurbaşkanı Antonin Novotný desteğini kaybederken, bölgesel Slovakya Komünist Partisi Birinci Sekreteri Alexander Dubček ve ekonomist Ota Šik, Novotný ile mücadele için Merkez Komitesi toplantısı yaptılar. Aynı yılın Aralık ayında Novotný destek bulmak amacıyla Sovyet lideri Leonid Brejnev'i Prag'a davet etti ama Brejnev Novotný'e karşı olan muhalefetin büyümesinden şaşkınlık duyarak Novotný'nin Çekoslovakya yönetiminden alınması konusunda muhalefete destek verdi. Dubček 5 Ocak 1968 tarihinde Novotný'nin yerine Çekoslovakya Komünist Partisi Birinci Sekreteri oldu. 22 Mart 1968'de Novotný cumhurbaşkanlığından istifa etti ve yerine daha sonrasında reformlara onay verecek olan Ludvík Svoboda getirildi.
Değişimin ilk belirtileri fazla değildi. Çekoslovakya Komünist Partisi (KSČ) Prezidyum üyesi Josef Smrkovski, "Önümüzde Duran Şeyler" başlıklı bir röportajda Ocak ayındaki Merkez Komitesi Plenum toplantısında Dubček'in başa getirilmesinin sosyalizm hedeflerini ilerleteceğini ve Komünist Partinin işçi sınıfı karakterini koruyacağını vurguladı.
Çekoslovakya'nın "Muzaffer Şubat"ının 20. yıl dönümündeki konuşmasında Dubček sosyalizmin zaferi için gerekli olan bazı değişiklikleri dile getirdi. Konuşmasında "partinin öncülük rolünü daha etkin bir şekilde hayata geçirmek" gerektiğini vurguladı ve Klement Gottwald'ın toplumla daha iyi ilişkiler geliştirilmesini teşvik etmesine rağmen partinin önemsiz işlerde aşırı katı davrandığını kabul etti. Dubček partinin görevinin "güçlü ekonomik temeller üzerinde ileri bir sosyalist toplum... diğer komünist partilerin tecrübelerini göz önünde bulundurarak, Çekoslovakya'nın tarihsel demokratik geleneklerine uygun bir sosyalizm kurmak" olduğunu belirtti.[21]
Nisan'da Dubček "Eylem Programı" adı altında bir liberalleşme paketi başlattı. Bu programda basın özgürlüğü, düşünce özgürlüğü ve seyahat özgürlüğünün arttırılmasının yanı sıra ekonomide tüketici ürünlerine ağırlık verilmesi ve çok partili bir yönetim olasılığına yer veriliyordu. Programda "sosyalizm sadece emekçilerin sömürücü sınıf ilişkilerinin hakimiyetinden kurtulması demek değildir, kişinin hayatını daha dolu olarak yaşaması için her türlü burjuva demokrasisinden daha fazla olanaklar sağlamak zorundadır" görüşüne dayanıyordu. Gizli polisin yetkileri kısıtlanacak, Çekoslavak Sosyalist Cumhuriyeti iki eşit devletten oluşan federe devlet hâline gelecekti. Program gerek Batılı devletler ile iyi ilişkilerin gerekse Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku ülkeleriyle işbirliğinin sürüdürülmesini içeren dış ilişkileri de kapsıyordu. On yıllık bir geçiş süreci içerisinde demokratik seçimlerin gerçekleştirilebileceği ve mevcut statükonun yerine yeni türden bir demokratik sosyalizmin alacağı belirtiliyordu.[22][23][24][25][26]
Eylem Programı metnini yazanlar savaş sonrası komünist rejimin yaptıklarını eleştirmemeye, sadece artık işe yaramadığı ve zamanı geçtiği düşünülen politikalara işaret etmeye özen göstermişlerdi. Örnek olarak, savaş sonrası durumda "burjuvazinin kalıntıları ile savaşmak" için "merkezi ve buyurgan idari yöntemler" gerekmişti. Sosyalizmin kurulması tamamlanıp "antagonist sınıflar" aşıldığına göre bu yöntemlere gerek kalmamıştı. Stalinizm dönemindeki gibi ağır sanayi, insan gücü ve ham maddeye yönelmek yerine Çekoslovak ekonomisinin "dünyadaki bilimsel ve teknik devirme" katılması için reform gerekiyordu. Üstelik ülke içinde sınıflar arası çatışma geride kalmış olduğundan artık çalışanların kalifikasyonlarına ve teknik becerilerine göre ödüllendirilebilir ve bu Marksizm-Leninizm ile çelişmezdi. Program kapitalizmle rekabet etmek için önemli pozisyonların "yetenekli, eğitimli sosyalist uzman kadrolardan oluşmasını" sağlamak gerektiğini ileri sürüyordu.[26][27][28][29][30][31][32]
27 Haziran'da önde gelen yazar ve gazeteci olan Ludvík Vaculík "İki Bin Kelimeler" başlıklı bir manifesto yayınladı. Burada KSČ içindeki muhafazakâr unsurlar ve sözde "yabancı" güçler ile ilgili endişeler dile getiriliyordu. Vaculík, halkı reform programının uygulanmasında inisiyatif kullanmaya çağırdı.[33] Dubček, parti prezidyumu, Ulusal Cephe ve kabine bu manifestoyu kınadı.[34]
Dubček'in sansürün gevşetmesi kısa süren bir ifade ve basın özgürlüğü dönemi başlattı.[35] Bu yeni açıklık politikasının ilk somut yansıması dönemin eski ortodoks komünist haftalık dergi Literarni Noviny'nin yerine ismi değiştirilerek yayına başlayan Literarni Listy oldu.[36][37]
Basın özgürlüğü ayrıca Çekoslovakya halkının ilk kez Çekoslovakya'nın geçmişine dürüst bir şekilde bakmasına olanak sağladı. Özellikle Josef Stalin döneminde olmak üzere, ülkenin komünizm altındaki tarihine odaklanan birçok soruşturma gündeme geldi.[36] Bir televizyon programında Goldstucker tasfiye edilmiş, hapsedilmiş veya idam edilmiş ve komünist parti tarihinden silinmiş eski komünist liderlerin değiştirilmiş ve orijinal fotoğraflarını gösterdi.[37] Yazar Birliği, 1948 Çekoslovakya darbesi ertesinde yazarlara yapılan baskıları araştırmak ve edebiyatçıların Birlik, kitapçılar ve kütüphaneler ile edebiyat dünyasında itibarlarının iadesi için Nisan 1968'de şair Jaroslav Seifert başkanlığında bir komite oluşturdu.[38][39] Komünizmin mevcut durumu üzerine tartışmalar ile özgürlük ve kimlik gibi soyut fikirler giderek daha da yaygınlaştı; kısa süre sonra günlük sendika gazetesi Prace (Emek) gibi parti dışı yayınlar çıkmaya başladı.[40]
Basın, radyo ve televizyon da öğrencilerin ve çalışan gençlerin Goldstucker, Pavel Kohout ve Jan Prochazka gibi yazarlar ile Josef Smrkovský, Zdenek Hejzlar ve Gustav Husak gibi siyasi mağdurlara sorular sorabildikleri toplantılar düzenleyerek bu tartışmalara katkıda bulundular.[41] Televizyon ayrıca eski siyasi mahkûmlar ile bunların bulundukları cezaevlerinden ya da gizli polisten komünist yöneticilerin katıldığı toplantılar yayınladı.[37] En önemlisi, bu yeni basın özgürlüğü ve Çekoslovak vatandaşlarının hayatlarına televizyonun girmesi politik diyaloğun aydınlar arasından halk arasına taşınmasını sağladı.
Sovyet liderleri ilk olarak bir dizi görüşme aracılığıyla Dubček'in girişimlerinin etkisini durdurmaya veya sınırlamaya çalıştı. Çekoslovakya ve Sovyetler Birliği, Temmuz 1968'de Slovak-Sovyet sınırının yakınındaki Čierna nad Tisou'da ikili görüşmeler yapmasında anlaştılar.[42]
Toplantıda Sovyet tarafında Brejnev, Kosigin, Podgorni, Suslov ve diğerleri, Çekoslovakya tarafında ise Dubček, Svoboda, Černík, Smrkovský ve diğerleri vardı. Dubček, KSČ'nin reformcu kanadının programını savunarak Varşova Paktı ve Karşılıklı Ekonomik Yardımlaşma Konseyi'ne bağlılık sözü verdi. Ancak, KSČ yönetimi Dubček'i destekleyen reformcular (Josef Smrkovský, Oldřich Černík, Josef Špaček ve František Kriegel) ile reformlara karşı olan muhafazakârlar (Vasil Bilak, Drahomír Kolder ve Oldřich Švestka) şeklinde bölünmüştü. Brejnev uzlaşmaya karar verdi. KSČ temsilcileri, Varşova Paktı'na bağlılıklarını tekrar teyit ederek "anti-sosyalist" eğilimleri gemlemeye, Çekoslovak Sosyal Demokrat Partisinin canlanmasını önlemeye ve yeniden daha güçlü bir sansür uygulamaya koyarak basını kontrol atına almaya söz verdi.[42] Buna karşılık SSCB, askerlerini (Haziran 1968 manevralarından beri hala bölgede bulunan) askerî birliklerini geri çekmeyi ve 9 Eylül parti kongresine izin vermeyi kabul etti.
3 Ağustos'ta, Sovyetler Birliği, Doğu Almanya, Polonya Halk Cumhuriyeti, Macaristan, Bulgaristan ve Çekoslovakya temsilcileri Bratislava'da bir araya gelerek Bratislava Bildirisi'ni imzaladılar.[43] Bildiride Marksizm-Leninizm ve proleter enternasyonalizmine sarsılmaz bağlılık teyit ediliyor ve burjuva ideolojisine ve tüm "antisosyalist" güçlere karşı amansız mücadele ilan ediliyordu.[44] Sovyetler Birliği, bir burjuva sistemi - kapitalist sınıfın farklı kesimlerini temsil eden siyasi partilerin bulunduğu birçoğulcu sistem - kurulduğu takdirde bir Varşova Paktı ülkesine müdahale etme niyetinde olduğunu belirtti.[45] Bratislava konferansının ardından Sovyet askerî birlikleri Çekoslovakya topraklarından ayrıldı fakat Çekoslovakya sınırlarında kaldılar.[44]
Bu görüşmelerin tatmin edici sonuçlar doğurmadığı ortaya çıkınca SSCB askeri seçeneği değerlendirmeye başladı. Bu şekilde, Sovyetler Birliği'nin uydu devletlerin sosyalist yönetimlerini ulusal çıkarlarını Doğu Blokunun çıkarlarına tabi kılmaya zorlama politikası Brejnev Doktrini olarak bilinir.[45]
ABD ve NATO, Çekoslovakya'da gelişen duruma büyük ölçüde görmezlikten geldi. Sovyetler Birliği bir müttefik kaybedebileceğinden endişe ederken, ABD'nin onu kazanmak için hiç isteği yoktu. Başkan Lyndon B. Johnson ABD'yi zaten Vietnam Savaşı'na sokmuştu ve Çekoslovakya'da olası bir çatışma için destek sağlayabilmesi olası değildi. Ayrıca, Sovyetler Birliği ile silahlanmanın sınırlandırılması için bir antlaşma (SALT) yapmak istiyordu. Böylesi bir antlaşma yapmak için Moskova'nın istekli olması gerekiyordu ve Çekoslovakya için bu olası antlaşmayı tehlikeye atmak istemiyordu.[46] Bu sebeplerden dolayı, ABD Prag Baharı lehine müdahil olmayacağını belli ederek dilediğini yapması için SSCB'nin elini rahatlattı.
20 Ağustos 1968'de yaklaşık saat 23.00'da[47] dört Varşova Paktı ülkesinden – Sovyetler Birliği, Bulgaristan,[48] Polonya ve Macaristan'dan – oluşan Doğu Bloku orduları Çekoslovakya'yı işgal etti. Ülkeye o gece 250.000 Varşova Paktı askeri ve 2.000 tank girdi.[5] İşgalci askerlerin toplam sayısı sonunda 500.000'e ulaştı.[6] Romanya ve Arnavutluk bu işgalde yer almayıp[49] Arnavutluk bu olaydan sonra Varşova Paktı'ndan çıktı.[50] Doğu Almanya'nın katılımı işgalden birkaç saat önce iptal edildi.[1] Çekoslovakya'daki Çekoslovak topraklarına Alman askerî birliklerinin girmesinin daha önce Almanya tarafından Çekoslovakya'nın İşgali nedeniyle Çekoslovaklarda çok daha büyük bir direnişe yol açacağından korkan üst düzey Dubçek muhaliflerinin isteği üzerine Brejnev son anda Doğu Almanya Ordusu'nun işgale katılmamasına karar verdi.[51]
İşgal iyi planlanmış ve koordine edilmişti; kara kuvvetleri eşzamanlı olarak sınırı geçti, işgalin ilk saatlerinde Sovyet Hava Kuvvetleri (VDV) Václav Havel Havalimanı'nı (o zamanki adı Ruzyne Uluslararası Havalimanı) kontrol altına aldı. İlk uçuş 100'den fazla sivil ajanı taşıyan uçakla başladı. Hızlı bir şekilde havalimanı kontrol altına alındı ve büyük uçakların gelmesi için ortam hazırlanarak ardından An-12 nakliye uçakları gelip toplar ve hafif tanklar ile donatılmış Sovyet Hava İndirme Birlikleri indirilmeye başladı.
Havalimanındaki operasyon devam ederken tanklar ve motorize piyade birlikleri hiçbir direnişle karşılaşmaksızın Prag ve diğer büyük merkezlere doğru yola çıktı. İşgalci güçlerin büyük kısmı Sovyetler Birliği'nden gelip komünist blokun diğer ülkeleri tarafından desteklendi. Polonya Silesian Askeri Bölge 2. Ordusuna bağlı General Florian Siwicki'nin komutasında 28.000 asker vardı. İşgalci tüm Macar birlikleri 31 Ekim'de çekildiler.[52][53]
Varşova Paktı ordularının saldırıları sırasında 137 Çekoslovak öldürüldü,[54] yüzlerce kişi yaralandı. Alexander Dubček halkına direnmemesini söyledi. Tutuklanarak birkaç arkadaşı ile birlikte Moskova'ya götürüldü. Dubček ve reformcuların çoğu 27 Ağustos'ta Prag'a geri gönderildi ve Dubček, Çekoslovak Hokey Ayaklanmaları ardından Nisan 1969'da istifaya zorlanıncaya dek partinin birinci sekreteri olarak görevini sürdürdü.
İşgal büyük ölçüde eğitimli insanlardan oluşan, daha önce görülmemiş bir göç dalgasına neden oldu ve kısa bir süre sonra sonra erdi (tahmini rakamlar: 70.000 kişi hemen olmak üzere toplam 300.000 kişi).[55] Batı ülkeleri bu kişilerin ülkelerine göç etmesine zorluk çıkarmadan izin verdi.
Dubček rejimi Varşova Paktı'nın netameli asker birlik hareketlerine rağmen olası bir işgali önlemek için hiçbir önlem almadı. Çekoslovak liderler Čierna nad Tisou zirvesinin iki taraf arasındaki sorunları giderdiğini düşünerek Sovyetler Birliği ve müttefiklerinin işgale girişmeyeceğine inanıyordu.[56] Ayrıca gerek reformların içeride destek görmesi gerekse büyük bir uluslararası politik tepkiye yol açması (özellikle de o yılın Kasım ayında yapılacak olan Dünya Komünist Konferansı) nedeniyle de işgalin maliyetinin çok yüksek olacağını düşündüler. Çekoslovakya uluslararası desteği arttırarak ya da yolların kapatılması ve havaalanlarının güvenliğinin artırılması gibi askeri hazırlıklar yaparak böyle bir işgalin maliyetlerini arttırabilirdi fakat buna yapmamakla işgale zemin hazırlanmış oldu.[57]
İşgal gecesi Çekoslovak Prezidyumu tarafından Varşova Paktı birliklerinin sınırı Çekosolvakya Hükûmeti'nin bilgisi olmaksızın geçtiği belirtilmesine rağmen Sovyet basını Çekoslovak partisi ve devlet liderleri tarafından "silahlı kuvvetler dahil olmak üzere acil yardım" için imzasız bir talep yayınladı.[58] Çekoslovakya Komünist Partisi'nin (müdahalenin hemen ardından gizlice gerçekleştirilen) 14. Kongresi'nde yönetimden hiçbirinin müdahaleyi davet etmediği vurgulanmıştır. O zaman bir dizi yorumcu mektubun sahte olduğunu ya da veya mevcut olmadığına inanıyordu.
Ancak, 1990'ların başlarında Rusya hükûmeti yeni Çekoslovakya Cumhurbaşkanı Václav Havel'a Sovyet yetkililerine hitaben KSČ üyeleri Biľak, Švestka, Kolder, Indra ve Kapek tarafından imzalanmış davet mektubunun bir kopyasını verdi. Mektupta "sağcı" medyanın "milliyetçilik ve şovenizm dalgasını teşvik edip anti-komünist ve anti-Sovyet bir psikoz kışkırttığı" iddia ediliyordu. Mektupta resmen Çekoslovak Sosyalist Cumhuriyeti'ni "yaklaşan karşı-devrim tehlikesinden" korumak için Sovyetler Birliği'nden "elinizden gelen tüm yollarla destek ve yardımda bulunmaları" isteniyordu.[59]
1992 yılındaki bir İzvestiya makalesinde Prezidyum yedek üyesi Antonin Kapek'in Leonid Brejnev'e Temmuz ayı sonlarında Sovyet-Çekoslovak Čierna nad Tisou görüşmelerinde "kardeşçe yardım" çağrısında bulunan bir mektup verdiği iddia edildi. mektubun Ağustos ayındaki Bratislava konferansında "KGB istasyon şefi aracılığıyla bir tuvalette ayarlanan randevuda" Biľak tarafından Ukraynalı parti lideri Petro Shelest'e ikinci bir mektup verildiği ve bu mektubun yukarıda bahsedilen Kapek'in mektubu ile aynı kişiler tarafından imzalandığı iddia edilmektedir.[59]
İstiladan çok daha önce darbe planlandı. Sovyet elçiliğinde ve Orlík Barajı'ndaki Parti rekreasyon merkezinde, Indra, Kolder ve Biľak tarafından darbenin temelleri yapıldı.[59] Bu grup Presidyum'un çoğunluğunu ikna etmeyi başardıklarında (11 oyun 6'sını aldılar) Alexander Dubček'in reformistlerine karşı savaşmak için SSCB'den bir askeri istila başlatmasını istediler. SSCB liderliği, 26 Ağustos Slovak Partisi Kongresi'ne kadar istilayı beklemeyi düşünüyordu, ancak Çekoslovak komplocular, istilanın özellikle ayın yirmisinde ve geceleyin olmasını talep etti".[59]
Bu plan düşünüldüğünde, 16-17 Ağustos tarihinde Politbüro'da yapılan toplantıda bir karar alındı: "askeri güç kullanarak Komünist Partiye ve Çekoslovakya halkına yardım sağlama".[43] 18 Ağustos tarihinde Varşova Paktı toplantısında Brejnev, müdahalenin 20 Ağustos gecesi başlayacağını ve Bulgaristan, Doğu Almanya, Macaristan ve Polonya'nın ulusal liderlerinden "kardeşçe destek" istediğini açıkladı.
Ancak darbe planlandığı gibi gitmedi. Kolder, toplantı öncesinde Kašpar raporunu gözden geçirmeyi planladı ancak Dubček ve Špaček, Kolder'den şüphelendi ve gündemi değiştirdi. Böylece, yaklaşmakta olan 14. Parti Kongresinde son reformlar, Kašpar'ın raporuyla ilgili herhangi bir tartışmadan önce ele alınabildi. Kongre üzerine tartışmalar devam etti ve komplocular güvenoyu talep etme şansına ulaşmadan önce istilanın haberi Cumhurbaşkanlığına ulaştı.[58]
Çekoslovakya'nın Macaristan Büyükelçisi Jozef Púčik'e Sovyet birliklerinin gece yarısı sınırı aşmasına yaklaşık altı saat kala isimsiz bir uyarı iletildi.[58] Haber geldiğinde, muhafazakâr koalisyonun dayanışması çöktü. Başkanlık, istilayı kınayan bir deklarasyon önerdiğinde, komplonun iki ana üyesi olan Jan Pillar ve František Barbírek, taraflarını Dubček'i destekleyecek şekilde değiştirdi. Bununla birlikte, işgal aleyhine olan beyan yediye dört çoğunluk ile kazanıldı.[59]
21 Ağustos sabahı Dubček ve diğer önde gelen reformistler tutuklandı ve daha sonra Moskova'ya götürüldüler. Orada gizli tutuldular ve günlerce sorguya çekildiler.[60]
Muhafazakârlar Svoboda'dan bir "acil durum hükûmeti" kurmalarını istedi ancak oylamada çoğunluğu kazanamadığı için reddedildi. Günlerce müzakereden sonra, Çekoslovak heyetinin bir üyesi hariç (František Kriegel) tüm üyeleri (Başta Sekreter Dubček, Başbakan Černik ve Ulusal Meclis Başkanı Smrkovskı)[61] "Moskova Protokolü"nü kabul etti ve on beş noktaya olan bağlılıklarını imzaladılar. Protokol, muhalefet gruplarının bastırılmasını, sansürün tam olarak geri alınmasını ve belirli reformist yetkililerin görevden alınmasını talep etti.[43] Bununla birlikte, ČSSR'deki durumu "karşı devrim" olarak ifade etmiştir.[43]
Popüler muhalefet, çok sayıda doğal olmayan direniş eyleminde ifade edildi. Prag ve cumhuriyetin diğer şehirlerinde Çekler ve Slovaklar, Varşova Paktı askerlerini argümanlar ve kınamalar ile selamladı. İşgalcilerden gıda ve su sağlanması da dahil olmak üzere her türlü yardım reddedildi. Dubček ve Svoboda'nın resimleri sokaklara asıldı. Vatandaşlar askerlere yanlış yön verdi ve hatta sokak levhalarını kaldırdı. (Moskova'yı gösteren trafik levhaları hariç).[62]
Başlangıçta, bazı siviller işgalci birliklerle tartışmaya çalıştı ancak bu durum pek başarılı olmadı. SSCB bu tartışmaların fotoğraflarını, işgal birliklerinin dostça karşılandığının kanıtı olarak kullandıktan sonra Çekoslovak yayın istasyonları gizlice, halkı cesaretlendirmek için bu resimleri "sessizliğin resmi" olarak yayınladı.[63] İstilaya tepki gösteren protestolar sadece yedi gün sürdü. Birçok Çekoslovakyalı, Moskova Protokolünü ihanet etmiş sayıldı.[64] Çek toplumunun çoğunun orta sınıf olması nedeniyle direnişe devam etmenin bedelini ödemek için çok zorlaşacaktı ve bu rahat bir yaşam tarzından vazgeçmek anlamına geliyordu.[65]
Direniş, Sovyetler Birliğinin Birinci Sekreterinin çıkartma planını bırakmasına neden oldu. 20 Ağustos gecesi tutuklanan Dubček, görüşmeler için Moskova'ya götürüldü. Dubček'in görevde kalması konusunda anlaşmaya varıldı, ancak artık liberalleştirmeye son verecekti ve eski hâline dönecekti.
16 Ocak 1969 tarihinde, bir öğrenci olan Jan Palach Prag'daki Vaclav Meydanı'nda ifade özgürlüğüne gelen yasakları protesto etmek için kendini yaktı.
Sonunda, 17 Nisan 1969'da, Dubček, Gustáv Husák tarafından Birinci Sekreter olarak değiştirildi ve "normalleştirme" başladı. Sovyetler Birliği'nden gelen baskı politikacıları fikirlerini değiştirmeye ya da vazgeçmeye itti. Husak, Dubček'in reformlarını tersine çevirdi, liberal partisini tasfiye etti ve kamuda çalışan ve açıkça görüş bildiren profesyonel ve entelektüel liberal seçkinleri görevden aldı.
25 Ağustosta, Kızıl Meydan'da, sekiz protestocu, afet karşıtı sloganlarla afiş taşıdı. Göstericiler tutuklandı ve daha sonra cezalandırıldı, çünkü protesto "anti-Sovyet" olarak nitelendirildi.[66][67]
6 Eylül 1968 tarihinde Polonya Halk Cumhuriyeti'nde, Varşova Paktı'nın Çekoslovakya istilasına ve Stalinist hükûmetin totaliter rejimine karşı yapılan protesto gösterileri sırasında Ryszard Siwiec Varşova'daki 10th-Anniversary Stadyumunda kendini yaktı,[68][69] Siwiec kurtulamadı.[68]
Saldırıya katılmayan Romanya Sosyalist Cumhuriyeti'nde daha belirgin bir etki meydana geldi. Zaten Sovyetler Birliği'nin sert bir rakibi olan ve daha önce Dubček'in tarafında olduğunu ilan etmiş olan Nikolay Çavuşesku, istilanın yapıldığı gün Bükreş'te Sovyet politikalarını sert bir şekilde eleştiren halka açık bir konuşma yaptı. Bu yanıt, Romanya'nın bağımsızlık sesini güçlendirdi ve halkın ülkede yaşanacak benzer bir durumda birlik olup karşı koyması konusunda motive etti.
Doğu Almanya'da, işgal, Çekoslovakya'nın daha liberal bir sosyalizm içinde olacağını umut eden gençler arasında hoşnutsuzluk yarattı.[70] Bununla birlikte, izole protestolar Volkspolizei ve Doğu Almanya Devlet Güvenlik Bakanlığı tarafından hızlı bir şekilde durduruldu.[71]
Arnavutluk, karşıt bir tepki gösterdi: Moskova'nın sanayiye zarar verecek olan tarıma daha fazla yatırım tavsiyelerinden dolayı zaten Sovyetler ile kavgalıydı. Ayrıca Moskova'nın Yugoslavya ile olan ilişkisinde aşırı liberalleştiğinden endişe ediyorlardı (Arnavutluk o zamana kadar Yugoslavya'yı tehditkar bir komşu olarak görüyordu ve propagandayı "emperyalist" olarak ilan etti), bu olay Arnavutluk'un Varşova Paktı'ndan tamamen çekilmesine neden oldu. Bu hareketle meydana gelen ekonomik çöküntü, Çin Halk Cumhuriyeti ile olan Arnavutluk ilişkilerinin güçlendirilmesi ile hafifletildi ki bu Sovyetler Birliği ile aralarını daha da kötü yaptı.
İşgalin yaşandığı gece, Kanada, Danimarka, Fransa, Paraguay, Birleşik Krallık ve Birleşik Devletler, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde toplantı yaptı.[72] O gün öğleden sonra, konsey, Çekoslovak Büyükelçisi Jan Muzik'in işgali kınadığını duymak için bir araya geldi. Sovyet Büyükelçisi Jacob Malik, Varşova Paktı eylemlerinin "antisosyal güçlere" karşı "kardeş yardımı" konusundaki kararlarını ısrarla vurguladı.[72] Ertesi gün, birkaç ülke müdahaleyi kınayan bir bildirge yayınladı ve Varşova Paktı'nın derhal geri çekilmesi için çağrıda bulundu. ABD Büyükelçisi George Ball, "Sovyetler Birliği'nin Çekoslovakya'ya sağladığı kardeş yardımları Habil ve Kabil ile aynı türdedir" açıklamasını yaptı.[72]
Ball, Sovyet delegelerini, işgal tamamlanıncaya kadar oylamayı ertelemekle suçladı. Malik, ABD'nin Latin Amerika hammaddelerini sömürmesinin Çek emtia ticareti istatistiklerini etkilemesi üzerine konuşmalarına devam etti.[72] Sonunda bir oylama yapıldı. On üye bu hareketi destekledi; Cezayir, Hindistan ve Pakistan çekimser; SSCB (veto yetkisine sahip) ve Macaristan buna karşıydı. Kanada delegeleri Birleşmiş Milletler temsilcisinin Prag'a gitmesini ve tutuklu Çekoslovak liderlerinin serbest bırakılmasını isteyen bir başka önergeyi derhal başlattı.[72] Malik, batılı ülkeleri ikiyüzlülükle suçlayarak "kim Vietnam'daki tarlaları, köyleri ve şehirleri kana boğdu" diye sordu.[72] 26 Ağustos'a kadar bir başka oy kullanılmadı ancak yeni bir Çekoslavakalı temsilci, konunun Güvenlik Konseyi'nin gündeminden çıkarılmasını istedi.
ABD Birleşmiş Milletler'de Varşova Paktının saldırganlığının haklı olmadığına ısrar etse de, konumu kendi eylemleri tarafından çürütülüyordu. Sadece üç yıl önce, ABD'nin BM temsilcileri, Operation Power Pack'in bir parçası olarak Dominik Cumhuriyeti'nin sol hükûmetinin devrilmesinin, BM müdahalesi olmadan Amerikan Devletleri Örgütü (OAS) tarafından çözülmesi gereken bir konu olduğunu belirtiyordu. OAS, Marksizm-Leninizm' bağlılık olarak kabul edildi ve ABD'nin kendine karşı savunmasını haklı gösteren silahlı bir saldırı olarak kabul edildi.[72] Amerika'nın Vietnam Savaşı'na katılımı, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri U Thant'ın karşılaştırma yapmasına olanak sağladı ve şöyle bir öneri sundu: "Ruslar Çekoslovakya köylerini bombalıyor ve harap ediyorsa ABD bunu daha sesli kınayabilir."[72]
Amerika Birleşik Devletleri hükûmeti, çocuk film yıldızı olan Shirley Temple'ı ABD'nin ilk Çekoslovakya Büyükelçisi olması için Ağustos 1968'de Prag'a gönderdi. 20 yıl sonra, Çekoslovakya 1989 yılında bağımsızlığa kavuştuğunda, Bayan Temple, tamamen özgürlüğe kavuşan Çekoslovakya'nın ilk ABD büyükelçisi olarak tanındı.[73]
O zamanlar Sovyet siyasi etkisi altındaki tarafsız bir ülke olan Finlandiya'da işgal, büyük bir skandal yarattı.[74]
Varşova Paktı dışındaki komünist partilerin tepkileri genellikle bölündü. Avrupa komünizmi partilerinden İtalyan Komünist Partisi ve İspanya Komünist Partisi işgali şiddetle kınadı,[75] Uzlaşma talebinde bulunan Fransız Komünist Partisi, Sovyet müdahalesini onaylamadığını belirtti ve böylece parti tarihinde ilk kez bir Sovyet eylemini kamu önünde olumsuz bir şekilde eleştirmiş oldu.[76] Yunanistan Komünist Partisi (KKE) Prag Baharı'ndaki iç anlaşmazlıklar üzerine büyük bir sıkıntı yaşadı,[75] Çek yanlısı fraksiyon Sovyet liderliği ile olan bağlarını kopartarak ve Eurocommunist'i kurdu.[77] Portekiz Komünist Partisi, Güney Afrika Komünist Partisi ve ABD Komünist Partisi Sovyetler Birliği'nin tutumunu destekledi.[75]
Christopher Hitchens, 2008'de Prag Baharı'nın Batı Komünizmi'ne olan yansımalarını yeniden özetledi: "Bununla birlikte, netleşen şey, artık dünyada Komünist hareketi olarak adlandırılabilecek bir şeyin olmadığı oldu. Tamamen, geri dönüşü olmayacak bir şekilde umutsuzca bölündü. Ana bahar kırılmıştı. Ve Prag Baharı onu kırmıştı."[75]
Çekoslovakya tarihinde, normalleştirme (Çekçe: normalizace, Slovakça: normalizácia) 1969-87 dönemi arasına verilmiş isimdir. Alexander Dubček liderliğindeki (1963/1967 - 1968) reform zamanı öncül koşulların ilk restorasyonu ile karakterize edilmiştir.
"Normalleştirme", bazen 1969-1971 dönemini belirtmek için daha dar anlamda kullanılır.
Normalleşmenin resmi ideolojisine, bazen Çekoslovakya lideri Gustáv Husák'ın ardından adı verilmiş Husakizm de denir.
Varşova Pakt ordularının askerî müdahalesinden sonra, Gustáv Husák, Alexander Dubček'in yerine KSČ'nin Nisan 1969'da başına geçtiğinde, ülkenin siyasi durumunu normalleştirmek için hızlı davrandı. Husák'ın normalleştirmedeki amacı firma partisi yönetiminin restorasyonu ve Çekoslovakya'nın sosyalist bloğa bağlı bir üyesi olarak statüsünün yeniden tesis edilmesi. Normalleştirme süreci birbiriyle ilişkili beş adım içeriyordu:
Husak, iktidara geçmesine bir hafta kala, kitlesel medyada, yargıda, toplumsal örgütlerde, alt parti organlarında ve nihayetinde KSČ'nin en üst düzeylerinde hala yer alan reformistlerin mevkilerinin alınmasını emrederek liderliğini pekiştirmeye başladı. 1969 sonbaharında KSČ Merkez Komitesi'nde 29 liberalin yerini muhafazakârlar aldı. Tasfiye edilen liberaller arasında Presidium'dan düşmüş olan Dubček vardı. (Ertesi yıl Dubček partiden ihraç edildi; Daha sonra 1987'de ölene yaşadığı yer olan Slovakya'da bir küçük bir memur olarak çalışmaya başladı). Husak, Federasyonun 1968 Anayasa Hukuku (Çek Sosyalist Cumhuriyeti ve Slovak Sosyalist Cumhuriyeti tarafından yapıldı) sonucunda yeni hükûmet görevlerine potansiyel rakipler atayarak liderliğini pekiştirdi.
Güçler birleşince, rejimi normalleştirme politikalarını uygulamak daha hızlı ilerledi. İstiladan sonraki iki yıl içinde, yeni hükûmet bazı reformist yasaları yürürlükten kaldırdı (Örnek olarak, Ulusal Cephe Yasası ve Basın Yasası). Merkezi tarım planlaması ve üretim kotalarına dayalı sözleşmeler yoluyla merkezileştirilmiş kontrol için, Prag Baharı döneminde önemli ölçüde bağımsızlığa kavuşturulan ekonomik kuruluşlara yeniden merkeze bağlandı. Ağır polis kontrolünü eski hâline getirdi; bu, Ağustos müdahalesinin birinci yıldönümünü protesto eden göstericilere yapılan sert muameleye yansıdı.
Sonunda, Husak, Çekoslovakya'nın müttefikleriyle olan ilişkilerini eski hâline getirdi. Çekoslovakya'nın dış ekonomik bağlarını sosyalist uluslarla daha fazla olacak şekilde düzenleyerek ve bu uluslara seyahatler gerçekleştirerek ülkenin ekonomisini normale döndürdü.
Mayıs 1971'e kadar Husak, On Dokuzuncu Parti Kongresi'ne katılan temsilcilere, normalleşme süreci tatmin edici bir şekilde tamamlandığını ve Çekoslovakya'nın sosyalizmin daha yüksek biçimlerine geçmeye hazır olduğunu raporlayabildi.
11 Ağustos 1989'da ilk özür dileyen ülke Macaristan oldu. Macar Sosyalist İşçi Partisi, Çekoslovakya'yı istila etme konusunda yanlış karar vermeleriyle ilgili görüşlerini kamuya açıkladı. 1989'da, askerî müdahalenin 21. yıldönümünde bulunan Polonya Ulusal Meclisi, silahlı müdahaleyi kınayan bir kararı kabul etti. Bir diğer özür, 1 Aralık 1989'da Doğu Almanya Halk Meclisi tarafından kabul edildi ve askerî müdahaleye katılımlarından ötürü Çekoslovakyalılardan özür diledi. 2 Aralık 1989'da Bulgaristan'dan bir özür geldi.[78]
4 Aralık 1989'da Mihail Gorbaçov ve diğer Varşova Pakt liderleri, 1968 istilasının bir hata olduğuna dair bildiri hazırladılar. Sovyet haber ajansı, Tass tarafından yapılan açıklamada birliklerin gönderilmesinin "Çekoslovakya'nın içişlerine müdahale" edildiğini ve kınanması gerektiğini söyledi.[79] Sovyet hükûmeti 1968 eyleminin "dengesiz, yetersiz bir yaklaşım, dost ülkenin işlerine müdahale" olduğunu söyledi.[80]
Bu onay, muhtemelen 1989'da Doğu Almanya, Çekoslovakya, Polonya ve Romanya'daki komünist hükûmetleri deviren halk devrimlerini teşvik etmeye yardımcı oldu ve böylesi bir ayaklanma meydana gelinceye kadar benzer Sovyet müdahalelerinin tekrarlanmayacağının güvencesini sağladı.
İstila, yeni Rusya tarafından Cumhurbaşkanı Boris Yeltsin tarafından da kınandı ("Bunu bir saldırganlık olarak, egemen ve ayakta duran bir devletin içişlerine karışan bir saldırı olarak görüyor ve kınıyoruz." - 1993).[78] 1 Mart 2006'da Prag'daki bir ziyaretinde Vladimir Putin, Rusya'yı olarak işgalin ahlakî sorumluluğunu üstlendi ve Boris Yeltsin'e atıfta bulundu. Saldırganlık eylemi olarak:
"Başkan Yeltsin 1993'te Çek Cumhuriyeti ziyaret ederken sadece kendisi için konuşmadı, Rusya Federasyonu ve Rus halkı için de konuşuyordu. Bugün, daha önce imzalanan tüm sözleşmelere saygı duymakla kalmayıp 1990'lı yılların başında yapılan tüm değerlendirmeleri de paylaşıyoruz... Ama dürüstlükle söylemeliyiz, elbette hiçbir yasal sorumluluk kabul etmiyoruz. Ancak elbette ahlaki sorumluluğu kabul ediyoruz."[81]
23 Mayıs 2015'te Rus devlet kanalı Rusya-1, işgali NATO darbesine karşı koruma olarak sunan bir belgesel olan "Varşova Paktı: Gizli Sayfalar"'ı yayınladı.[82][83][84] Slovakya Dışişleri Bakanlığı, filmin "tarihi yeniden yazmaya ve tarihin karanlık gerçeğini değiştirmeye çalıştığını" söyledi.[85] Slovak Ulusal Konseyinin başkanı olan František Šebej: "Bu belgesel, NATO ve faşizmin istilasını önlemeye yönelik kardeşçe bir yardım olarak gösterilmiştir, ama bu Rus propaganası, demokrasiye, özgürlüğe ve elbette bize karşı yapılmıştır." şeklinde açıklama yaptı.[86] Çek Cumhurbaşkanı, "Rus televizyonunun yalan söylendiğini ve bunun sadece bir gazetecilik yalanı olduğunu" söyledi.[87] Çek Dışişleri Bakanı Lubomír Zaorálek, filmin gerçekleri, "büyük oranda bozduğunu" söyledi.[84][88] En önemli Rus gazetelerinden Gazeta.ru, belgeyi Rusya'ya zarar veren taraflı ve revizyonist bir belge olarak nitelendirdi.[89]
<ref>
etiketi; Doc
isimli refler için metin sağlanmadı (Bkz: Kaynak gösterme)