Bugünkü yazımızda Toplumsal hareket'in büyüleyici dünyasına gireceğiz. Bu konu onlarca yıldır tartışma ve araştırma konusu olmuş, hem uzmanlar hem de amatörler arasında büyük ilgi uyandırmıştır. Tarih boyunca Toplumsal hareket bilimden sanata, politikadan popüler kültüre kadar farklı alanlarda önemli bir rol oynamıştır. Bu makalede, kökeninden modern toplum üzerindeki etkisine kadar Toplumsal hareket'in çeşitli yönlerini inceleyeceğiz, sonuçlarını analiz edeceğiz ve günümüz dünyasındaki ilgisini vurgulayacağız. Toplumsal hareket ile heyecan verici bir yolculuğa çıkmaya ve bu temanın sunduğu her şeyi keşfetmeye hazır olun!
Toplumsal hareket ya da sosyal hareket; sosyal bilimlerde farklı düzenleme biçimlerini içeren, farklı harekete geçirme ve davranış stratejileriyle toplumsal değişimi hızlandırmak, engellemek veya tersine çevirmek için uğraşan kolektif eylemler bütünüdür.[1] Bu haliyle toplumların ve sorunların şekillenmesinde ortak bir rol oynayıcı olarak görülebilir. Toplumsal hareketler, ortak amaç için bir araya gelen insanları barındırır. Bu insanların eylemlerini inceleyen toplumsal hareket analizleri, siyaset bilimciler, sosyologlar, psikologlar, tarihçiler tarafından yapılabilmektedir. Charles Tilly, Sidney Tarrow, Donatella della Porta, Alain Touraine, Alberto Melucci gibi isimler bu alanda çalışan önemli akademisyenlerdir.[2][3][4] Bu çerçevede oluşan sosyal hareket teorisi, yeni örnek olayların getirdiği karşı-çıkışlar ve taleplerle gelişmeye devam etmektedir.
Sosyal Hareketler, talep ettikleri değişimi yaratmak ya da bir değişime direnmek için örgüt dereceleri, büyüklükleri, seçtikleri stratejiler gibi ölçütler açısından fark gösterebilmektedir. Hareketler oluşum sürecinde çeşitli aşamalardan geçmektedir:
Bu süreçte var olana alternatif bulan, günlük hayata yerleştirmeye çalışan birkaç ya da daha fazla karizmatik öncü, lider olarak sahneye çıkmaktadır. Devamında ya durum istenildiği gibi sonuçlandığı için veya en azından toplum tarafından önemli bir problem olduğu kabul edildiği için ya da diğer sorunlar baskın çıktığı için sosyal hareketin sonuçlanması uzun sürmektedir.
Sosyal bir harekette en belirgin taraf, en başlarda formel olmayan açık organizasyon biçimleridir. Diğer bir deyişle arkadaş grupları, dayanışma faaliyetleri, düzensiz toplantılar gibi dağınık ve kurumsal olmayan birliktelikler kurulur. Daha sonra ortak amacın gittikçe şekillenmesiyle beraber insanlar bu hedef doğrultusunda bir birlik (dernek, vakıflar vb.) oluşturmaya başlarlar. Sonraki süreçte bunların üzerine geliştirilmiş yapılar ve biçimler oluşarak faaliyette bulunurken, insanların kafasında ve kalbindeki bu hareket kaybolmaktadır veya daha fazla etkisini sürdürmemektedir. Çoğunlukla bu bir hareketin ve esas amacın sona ermesi olarak görülmektedir. Bu bağlamda sosyal bir hareketin vizyon ve hayallerinin gerekliliği, gücü ve ikna ediciliği hareketin oluşturucu ve itici gücü olarak gösterilmektedir.[5]
Yeni yapıların kurulması ve eskinin değişimi bir sosyal hareketin farkını göstermektedir: Radikaller ılımlıları, kariyerciliği veya ihaneti fazlasıyla kınamaktadırlar, karşıt ithamlar da ütopyacılık ya da diktatörce hırs olmaktadır. Kurulan yapıların değişimi tekil amaçtan vazgeçişin bir göstergesidir aynı zamanda. Ancak, reel politikaya geçişle birlikte, çıkış durumdaki hedeflerden sapma kaçınılmaz olarak meydana gelir; buna bağlı olarak ödünler söz konusu olur ve sonuçta, aktivist bir hareketliğin özünü karşılayan çoğulculuk kurumsal düzeyde ya korunamaz hale gelir ya da kısmi olarak örselenir.
Burada söz etmeye değer olan şey de Amerika’dan Bill Mayer’ın geliştirdiği (1933–2002) Hareket Planı’dır. Mayer politik amaçlarla sosyal hareketlerin ideal sürecini tasarlamıştır. Ayrıca burada devrimlerin oluşumu ve seyri için Crane Brinton’dan sonra en azından ilgili analize dönük standartlaştırma denemeleri bulunmaktadır.
Toplumsal hareketin nasıl anlaşılacağı konusunda farklı yaklaşımlar bulunmaktadır. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren toplumsal hareketler, öncelikle irrasyonel-kontrol dışı kalabalıklar olarak anlaşılırken özellikle 1960'larla birlikte hareketlerin rasyonel bir içerikte olduğu yorumları artmıştır. 1968 öğrenci hareketleri bu açıdan belirleyici olmuştur. Dolayısıyla hareketler, kolektif davranış boyutundan kolektif eylem boyutuna doğru bir geçişle anlaşılmaktadır. Amerikan ekolü, işlevselci bir çizgide, hareketlerin nasıl ortaya çıktığıyla ilgilenir. Kaynakların mobilizasyonu, siyasal süreç, siyasal fırsat yapısı gibi başlıklar bu yaklaşımın alanına girmektedir. Avrupa'da ise hareketler daha çok Marksizm çerçevesinde, sınıfsal analizler ve devrim süreci içerisinde hareketlerin nedeni ele alınmıştır. Yakın zamanda medyanın ve özellikle sosyal medya araçlarının rolü de hareketin oluşumu, gelişimi ve etkisi açısından dikkat değer bir parametre olarak devreye girmektedir.[6][7]
18. ve 19. yüzyıllardan örnekler;
20. yüzyılın ikinci yarısında Yeni Toplumsal Hareketler[8] olarak anılan, özellikle 1970'li yıllardan itibaren yükselen bazı hareketler vardır. Özellikle;
2010 sonrası gelişen güncel hareketler,
Modern siyasal ilişkileri kuran 1789 Fransız Devrimi'nden bu yana toplumsal hareketlerin ana talebi, eşitlik ve özgürlük vurgusu olmuştur. Çeşitli gruplar daha fazla özgürlük ya da diğer gruplar karşısında eşitlik taleplerini ifade etmeye başlamıştır.
Eşitlik, Latince emancipare’den gelmektedir: “Mancipium”, bir köle veya genç erkeğin “direnme ile kutlu hak kazanımı” sayesinde özerklik kazanması anlamını taşımaktadır. Kavramda 17. ve 18. yüzyılda bir anlam değişikliği olmuştur: Bağımsızlığı elde etme eylemi sayesinde toplumsal ve siyasi bir özgürleşme hareketini içermektedir. Bu çabaların amacı özgürlük ve eşitlik kazanmaktır. Bu çoğunlukla ayrımcılığa veya egemenlik odaklı, yani ataerkil yapılara karşı çıkma ya da aileye olan ruhsal ve ekonomik bağımlılığın azaltılması ile gerçekleşmektedir. Çoğunlukla bu kavram “kadın eşitliği” ile eşanlamda kullanılmaktadır.
Eşitlik genellikle ırkları, etnik kimlikleri, cinsiyetleri, sosyal sınıfları yüzünden ayrımcılığa uğrayan ve politik kararları kabul görmeyen (örneğin Yahudi Eşitliği veya Katolik Eşitliği) grupların özgürleşmesi anlamına gelmektedir.
Politik eşitliğin yeni kavramları için Amerika’da dilsel olarak empowerment (güçlendirme) kelimesi kullanılmaktadır.
Antik Roma’da emansipasyon (eşitlik) bir kereye mahsus, daha yüksek konumdakinin kendisinden aşağıdakine verdiği bir hak sunumu iken, Orta Çağ’da emancipatio canonica (genel eşitlik) söz konusuydu. Bu eşitlik anlayışına göre örneğin şeytan işleri ile suçlanan kişilerin çocukları söz konusu suçluların velayetinden alınıp manastırlara yerleştirilmeleri olanaklı kılınıyordu. Yeniçağ’ın başlarında ise eşitlik kavramının kendine dönük, yani bireye bağlı kullanımı devreye girmektedir, daha somut bir ifadeyle: Tekil kişiler artık vesayet yapılarından kurtulabiliyordu, ancak belli başlı zan altında kalma durumlarına da açıktılar. Aydınlanma döneminde ise genel toplumsal bir eşitlik hedeflenmekteydi, öncelikli olarak hukuk alanında söz konusuydu bu, ancak bu hukuksal eşitlik taleplerinin sosyal ve kültürel gerçeklikte karşılanması hala tam sağlanmış değildir.
Eşitlik kadınlar, siyahlar, işçiler, çiftçiler veya homoseksüeller gibi ayrımcılığa maruz kalanların veya azınlıkların eşit hukuki haklara tabi kılınması anlamına gelmektedir.
Diğerlerinin (örneğin Siyahilerin) kurtulması ve özgürleşme talebi olarak eşitlik talebi Karl Marx’ın “Başkalarını özgür kılabilmek için önce kendimizi özgür kılmalıyız” cümlesinde oldukça iyi açıklanmıştır. Bu cümlede her bir bakış açısıyla kadının eşit kılınması hakkındaki doğa sorunu değil de, özellikle burjuvazi ve işçi sınıfı arasındaki sınıf sorunu vurgulanmıştır.
Eşitlik özgürlük hakkı halen tam anlamıyla gerçekleşmemiştir ama 1789 sonrasındaki hareketlerde ilk defa bilinçli olarak farkına varılmış ve bir durum haline gelmiştir.
Yahudi eşitliğinin öncüsü Prusya, Dessau’dan filozof Moses Mendelssohn’dur. Prusya’daki azınlıklar toplumsal gücün eşit şekilde paylaşımından uzaktır, ancak diğer yerlerdeki azınlıklardan da daha az baskı altındadırlar. Dini sebebiyle Mendelssohn Prusya-Kraliyet Bilim Akademisi’ne üye olmamıştır. Prusyalı Jurist Christian Wilhelm von Dohm 1781 yılında Mendelssohn’dan esinlenerek “Yahudiler’in Vatandaşlığının İyileştirilmesi Üzerine” (1781) (Über die bürgerliche Verbesserung der Juden) eserini kaleme almıştır.
Kadınların eşitlik hareketleri kabaca üçe ayrılır.
Bağımsızlık ve kuruluşu sürecindeki kölelik tartışmasına kadar uzanan bir arka planda ABD'de siyahların beyazlar karşısındaki önemli bir tartışma konusu oldu. 1960'lar bu konu sivil haklar hareketi bağlamında gelişti.
20. yüzyılın son çeyreğinde, değişmez olarak görülen modern toplumsal normların ve süreçlerin ve liberal demokrasiler içinde yerleşik hale gelen partili-kurumsal sistemin değişmesi için çaba gösteren toplumsal eğilimler ve gruplaşmalar, yeni toplumsal hareketler olarak nitelendirilmektedir. Bu tanımlama çoğunlukla 1968 hareketinden sonra kullanılmaya başlamıştır. Siyasi iktidarı değiştirmek veya ona yönelik kitlesel taleplerin dışında kimlik, kültür ve yerel eksenli talepler bu ekolde öne çıkmaya başlamıştır.[13]
Yeni toplumsal hareketler 1960’ların sonlarında ilk olarak Batı Avrupa ve Kuzey Amerika’da öğrenci hareketi ve parlamento dışı muhalefetin içinde oluşmaya başlamıştır. Frankfurt Okulu teorisyenleri ve eleştirel teori, bu hareketlere çerçeve çizen en önemli eksendir. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde 1990’lı yılların ortasında bu hareketler uluslararası küreselleşme karşıtı hareketlerin hızlanmasıyla gelişmiştir. Değişikliklere ulaşmak için yaptıkları eleştirel yaklaşımları ve girişimleri nedeniyle ve seçtikleri yöntemleri yüzünden bu hareketler bazen direnişle karşılaşmışlardır. Yeni toplumsal hareketlerin bir kısmı günümüzde sadece azınlık hareketi olarak kalmıştır veya diğerleri zaman zaman kitle hareketi olarak büyürken kısa bir zaman için gündemde kalmışlardır. Ekoloji hareketi veya yeni kadın hareketleri gibi yeni toplumsal hareketlerin savunduğu konular ve durumlar günümüzde her bir toplumda sayısız toplumsal uzlaşma oluşturmaktadır. Bu uzlaşmalarla da bu hareketler meydana gelir ve sonra da kalıcı olur.
1960’lı yılların protesto harekeleri genç kültür ve alt kültürlerle (çiçek çocuklar veya hippi hareketi vb.) birlikte yeni politik ve sosyal bir bilincin oluşmasını ve yeni kültürel bir kimliğin oluşmasını sağlamıştır. İlk olarak yeni hareketler özellikle orta sınıfın gençleri tarafından gerçekleştirilmiştir. Büyüklerin geleneksel, kültürel, ahlaki ve toplumsal değerleri karşısında kimi zaman ikiyüzlülük suçlaması ile karşılaşmışlardır.
68 kuşağı adlandırılan 1960’lı yıllardaki öğrenci hareketlerindeki gibi analiz ve rasyonel sistem eleştirisi yeni hareketlerde ilk olarak arka planda yer almıştır, ön planda ise yoğun duygusallık yüklü siyasi odaklı eylemcilik söz konusu olmuştur. Bireyselliğin ve bireyin anlamı önceki sosyal hareketlerdekilerden daha da büyük olmuştur.
Politik yeni toplumsal hareketler kurallar çerçevesinde parlamento dışı muhalefet olarak hareket etmektedirler ve yerel, ulusal ve uluslararası politika, kültür veya ekonomi alanlarında etki etmeye çalışmaktadırlar.
Bazı yeni toplumsal hareketlerde ahlaki değerleri korumak ortak amaçtır. Bu ortak amacın dışında bir de doğal kaynakların israfı ve ekonomik büyümenin sınırları da vardır. Bu hareketler genel bir kapitalizm karşıtı toplumsal eleştiriyle bağlantılıdır. Siyasal ideoloji bakımından bu hareketler dünya görüşü olarak geniş bir yelpazede yer alır; anarşik görüşlerden sosyalist görüşlere, hatta Alman ekoloji ve nükleer karşıtı hareketinde olduğu gibi sağ popülist ve aşırı sağ (azınlık) duruşlara da rastlamak mümkündür.
Bu hareketler, yerleşik medyadaki eksik temsil edilmeleri nedeniyle zamanla kurdukları kendi muhalif medyalarında kendilerini ifade ederek, kamusal düzen karşıtlığını sağlamayı kısmen başarmışlardır.[14]
Yeni toplumsal hareketlerinin çeşitli türleri olmuştur. Gayri resmi olarak kurulan küçük yerel ve bölgesel topluluklar, zamanla bölgeler üstü ve uluslararası kurum ve kuruluşlar haline gelmişlerdir. Özellikle küreselleşme karşıtı hareketler veya ekoloji hareketleri (örneğin: Greenpeace) bu durumu yaşamışlardır.
Günümüzde yeni toplumsal hareketlerin dışındaki resmi kurumlardan bağımsız olan organizasyonlardan sayılan diğer hareketler için, Türkçede sivil toplum kuruluşu olarak ifade edilen, İngilizce “Non-Governmental” (NGO), yani “hükümet-dışı” kavramı yaygınlaşmıştır.
Çoğu grup ve organizasyon, etkinliklerinde kısmen farklı şartlara göre kullanılan güç özgürlüğü ilkesine atıfta bulunmaktadırlar. Bazı aktivistler sabotaj yaparken militan tavırlar sergilemektedirler. Ancak olaylar sırasında saflar birbirine karışıp şiddetin kaynağı belirsiz hale gelmiştir. Zaman zaman devleti temsil eden polisler yeni sosyal hareketlerin eylemleri karşısında aşırı güç kullanmayla insanların yaralanmasına neden olmuştur.
Kamuoyunda yeni sosyal hareketler, ideolojik çeşitliliğe rağmen çoğunlukla sol politikaların ürünü olarak görülmüştür. 80’li yılların sonuna kadar olan Soğuk Savaş döneminde tutucu birçok vatandaş tarafından kışkırtma olarak görülen farklı grupların kutuplaşma tavırları olmuştur. Bu tavırlar bazen tek tek bireylerin bedenen saldırıları şeklinde düşmanlık halini almıştır. Düşman olarak görülmek için saçlarının uzunlukları, kıyafetleri veya diğer dış görünümler yeterli olmuştur. Sıklıkla Amerika karşıtı, Doğu Avrupa’nın gizli servisi veya benzeri şeyler, karşıt hareket olarak görülmüştür. Bu hareketlerin taraftarları da en azından politik taraflılık veya basit bir şekilde milliyetçilik/sadelik kısmen de “iş devrimi odaklılık” veya “iş gösterimi” ve benzer şeyler ile suçlanmışlardır.
Eleştirmenler yeni sosyal hareketleri Narsizme eğilim olarak yorumlamışlardır. Onlara göre bireysel “duygu hali” ön planda görülen politik varlıktır ve sözlü parolalar aracılığıyla bunları gizlemeye çalışmışlardır.
Marksist eleştiriler ise yeni toplumsal hareketleri, iktidar mücadelesinden vazgeçtikleri için sınıf ve devrim mücadelesine zarar vermekle suçlamışlardır.[15]
Yeni sosyal hareketlerin dâhilinde alternatif olarak birlikte yaşama şekilleri konusunda yeni deneyimler kazanılmıştır. Kimi gruplar, ülkede daha basit bir yaşam anlamına gelen anlam dolu bir var oluşu gerçekleştirmek istemiştir. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde eyalet belediyeleri kurulmuştur. Bu eyalet belediyelerinde doğa ile iç içe bir yaşam kurmak isteği belirleyici rol oynamıştır. Böylelikle yeni bir ruhun, yani düşüncenin gelişiminde sihir dolu ve duyulara seslenen doğa dinlerinin veya her bir kuzey Amerikalı Kızılderilileri kültürlerine yönelme büyük rol oynamıştır. Bunlar 70'li yıllarda Kızılderili–Amerikan hareketine politik ve kültürel bir karşı çıkma hareketi şeklinde olmuştur. Ek olarak da Budist ve Hint elementlerinin yabancılaşan batı görünümüne katkıda bulunmuştur. Onların anlam arayışlarında 70'li ve 80’li yılların yeni sosyal hareketlerin parçası, farklı eğilimlerin giz bilim ile ilgili içeriğine yönelmiştir. Bu da hareketlerin kutuplaşmasına katkıda bulunmuştur.
Kooperatif odaklı tarım projelerinin oluşturulmasıyla tarımla ilgili yeni işletmeler kurulmuştur. Bu işletmelerde hiyerarşik yapılar hüküm sürmemiştir ve öncelikle ekoloji ile ilgilenen işletmeler kurulmuştur. 70'li ve 80’li yıllarda diğer ekonomi alanlarında kendi kendini yönetebilen kuruluşlar oluşturulmuştur. Bu kuruluşlar da diğerleri ile aynı ilkelere dayanmışlardır. 80’li yılların ortasında Almanya’da bir ekoloji bankası kurulmuştur ve bu bankaya yatırımcılar paralarını her şeyden önce ekoloji teknolojisine ve sosyal ihtiyaçlar için yatırmışlardır. Bu yatırımlar sömürü anlayışına karşı bir eğilim olarak sürdürülmüştür.
Sadece ülkede değil, aynı zamanda şehirlerde de belediyeler kurulmuştur. Bunların sayesinde sosyal topluluğun geleneksel biçimleri için geleneksel küçük ailemsi oluşumlardan bağımsız olarak alternatif modeller geliştirilmiştir. Böylece cinsiyetin tabulaştırılmasında önemli değişiklikler olmuştur. Farklı cinsel yönelimleri daha açık bir şekilde yaşanmış ve bu hoşgörü ile karşılanmıştır. En azından yeni sosyal hareket çevresinde bunlara benzer istekler göz önünde tutulmuştur. Ancak yeni cinsel serbestlik, genellikle muhafazakar medyanın öncülüğünde çeşitli tepkilerle karşılaşmıştır.
Alternatif hareket kavramı yeni sosyal hareketler ile eşanlamlı olarak kullanılmıştır. Bu hareketlerin büyük bir kısmında sosyoloji, psikoloji, pedagoji, tıp, din, politika ve diğer toplumsal alanların etkisi olmuştur. Bu etki kültürel değişim sürecinde batıdaki endüstri toplumlarını etkilemiştir.
Kendini özel bir konuya adamış olan büyük, küçük, kısa süreli, uzun süreli kurum ve kuruluşlarla birlikte farklı alt hareketler oldukça hızlı oluşmuşlardır. Her birinin arasında özellikle de Ekoloji Hareketi, Atom Enerjisi-Karşıtı Hareket ve Yeni Özgürleşme Hareketi’nin arasında bir bağ ve konuları arasında da bağlantı vardır.
Toplumsal alanda örnek olarak yeni kadın hareketi ile gay ve lezbiyen hareketi bugüne kadar hiç görülmeyen bir açıklıkla ortaya çıkmıştır. Toplumdaki eski rol belirleme şeklini kıramasalar bile, gittikçe artan bir başarıyla mevcut ayrımcılık tablosunu yenmeyi başarmışlardır. Bu başarı, kendilerinin bulunduğu çevre konumunu açıkça ve daha serbestçe savunmaları ve kabullenmeleri sayesinde gerçekleşmiştir. Bu durumlar sayesinde akademik tartışmaların kalıcı olmasına ve yeni cinsiyet çalışmaları ile eşcinsellik çalışmalarının oluşumlarına katkıda bulunan, Queer teori gibi yeni teoriler geliştirilmiştir.[16]
Yeni kadın hareketi toplumdaki kadınların gittikçe artan bir bilince sahip olmasını sağlamıştır. Kadınlar bu sayede politika, kültür ve ekonomi alanlarında kendi kaderlerini daha çok tayin edebilmişlerdir ve bu alanlara katılım için daha çok fırsat elde etmişlerdir. Almanya’daki Emma dergisi ile Alice Schwarzer ve diğerleri tarafından kadın hakları için savaş veren ve rol dağılımındaki basma kalıplığa karşı direnen yeni ve anlamlı bir araç oluşturulmuştur. 218. Madde olan kürtaj yasasının kaldırılması reformu ile de uğraşmıştır ve özellikle de genelev çevreleri, pornografi, reklâm ve diğer medyada yaşanan kadın vücudunun sömürülmesi ve pazarlanmasına karşı “Pornoya Hayır Kampanyası”nı başlatmıştır. Kadınların erkeklere karşın birçok alanda hala dezavantajlı olmasına rağmen yıllardır süregelen salt erkeklerin egemen olması durumu hafifletilmiştir.
Alt Hareketlerin dışında gittikçe artan, ekoloji konulu yeni bir bilinç oluşmuştur.[17] 70'li yıllardan sonra, ekoloji hareketi sayesinde teknolojik gelişmeler yüzünden oluşan doğal geçim kaynakları su, toprak ve hava kirliliği ve tahribatı kamunun gözleri önüne serilmiştir. Atom enerjisi gibi tehlikeli teknolojilerin artışının ardından güneş enerjisi, rüzgâr enerjisi, biyogaz teknolojisi, su gücü ve benzeri doğa dostu ve yenilenebilir enerjiler talep edilmeye başlanmıştır.
80’li yıllarda ekoloji hareketinin dışında uluslararası alanda hareket eden Greenpeace veya Almanya’da kurulan Robin Wood[18] sivil toplum örgütü gibi organizasyonlar oluşturulmuştur. Bu sivil toplum kuruluşları heyecan verici tanıtım eylemleriyle bazen engellenmelerine rağmen çevre skandallarını açığa çıkarmışlardır.
Ekoloji hareketinin diğer uğraş alanlarında çöpler yüzünden yaşanan kirlilik ve iklim koruması yanında bir de tüketiciyi koruma vardır. Tüketiciyi koruma konusunda da gıda maddelerinde katkı maddelerinin kullanılması tartışılmaktadır. Besin maddelerinin içeriğine dair işaretlerin kullanılması istenmektedir. Bu kullanım 1998 ve 2005 yılları arasındaki örneğin Almanya’da Sosyal Demokratlar ile Yeşiller grubunun koalisyon iktidarı sırasında değiştirilmiştir. Ekoloji hareketi biyolojik tarımın kullanılması için uğraş vermiştir. Büyük çaplı hayvancılığın sona ermesi ve onun yerine türün doğal ihtiyaçlarına uygun hayvancılığın yaygınlaşmasını istemiştir. Bunların yanında hayvan yeminde hormonel katkı maddelerinin kullanımını reddetmiştir. Diğer yandan da on binlerce hayvanın Avrupa çapında öldürüldüğü BSE (Deli Dana) skandalı ve diğer hayvan salgınları sayesinde söz konusu olan isteklerine 21. yüzyılın başına kadar ulaşmışlardır. Sonraları da hayvanları korumak için bir hareket başlatılmıştır. Bu hareketlerin içinde özellikle türleri tükenme tehlikesi altında olan hayvanların denek hayvanı olarak kullanılmasına karşı ve balinaların avlanılmasına karşı sıkı önlemler alınmıştır. 1990’ların sonundan itibaren de tartışılan başka konulara, genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO) ile üretilmiş besin maddeleri[19] ve gen teknolojilerine karşı protestolar eklenmiştir.
Ekoloji hareketinin bir parçası olan Nükleer karşıtlığı hareketi de sadece askeriyenin değil, aynı zamanda sivillerin de atom enerjisini kullanmasıyla ortaya çıkan sonuçların çevre ve insanı tehdit etmesini konu almaktadır. Geniş halk kitleleri tarafından yapılan teşvik ve destekleme örneğin Amerikan nükleer santrali Three Mile adası, 1979 yılında Harrisburg’da ve özellikle Ukrayna nükleer santralinin 1986 yılında Çernobil’de büyük bir nükleer kazası gibi bazı atom tesislerinde ses getiren kaza ve felaketlerin olmasını engellemektedir.
1970'lerden itibaren her şeyden önce Avrupa’da nükleer santrallerin, geri dönüşüm tesislerinin veya radyoaktif ve zehirli maddeler için kullanılan son depoların olduğu ve kurulması planlandığı yerlere karşı yapılan kitlesel eylemler gittikçe artan bir başarıya ulaşmıştır. Söz konusu olan yerlerde özellikle de 1982 yılında Brokdorf’taki ve 1986 yılında Wackersdorf’taki tartışmalarda çoğu kez göstericiler ve devletin güvenlik güçleri arasında büyük meydan savaşları yaşanmıştır. Şimdiye kadar Castor Taşımacılığın kullanılmış yanıcı radyoaktif maddeleri Fransız geri dönüşüm tesisi La Hague’den alınıp Gorleben’e aktarılması bazen atom gücü karşıtları tarafından engellenmektedir. Hâlbuki bu aktarmanın gerçekleştirilmesi güvenlik güçlerinin eşliğinde tekrarlanmaktadır.
Castor’u engelleme eylemlerinin birisinde 7 Ekim 2004 tarihinde atom enerjisi karşıtlarından birisi olan Fransız eylemci Sebastian Briat, Elsass’da transfer aracının üstünden geçmesi sonucu bacağını kopmasının ardından hayatını kaybetmiştir. Bueylemde kendisinden başka üç arkadaşı ile birlikte kendilerini raylara zincirlemişlerdi ve grup arkadaşları treni durduramamışlardır. Bu nedenle de Briat hızlı tren olarak bilinen Castor treninden kaçamamıştır.