Günümüz dünyasında Soylulaştırma toplumumuzda çok önemli bir rol oynamaktadır. Ekonomiye etkisinden popüler kültüre etkisine kadar Soylulaştırma sürekli tartışma ve analiz konusu olmuştur. Bu makalede Soylulaştırma'in çeşitli yönlerini ve günlük hayatımızdaki önemini inceleyeceğiz. Soylulaştırma'in kökeninden bugünkü evrimine kadar bildiğimiz dünyayı nasıl şekillendirdiğini inceleyeceğiz. Ek olarak, bunun gelecekteki etkilerini ve toplumumuzu önümüzdeki on yıllar boyunca nasıl dönüştürmeye devam edebileceğini de değerlendireceğiz.
Soylulaştırma, İngilizce "gentrification" kelimesinin karşılığı olan ve Türkçede mutenalaştırma, seçkinleştirme, burjuvalaştırma, nezihleştirme, kibarlaştırma, centrifikasyon, jantileşme gibi kullanımları da olan "soylulaştırma", dar gelirlilerin yaşadığı, kentteki köhneleşmekte olan konut alanlarına, daha üst sınıfların yerleşmeye başlaması sürecidir.
Değişimin gerçekleştiği mahallelerde, eski ve bakımsız konutların yenilenmesiyle fiziksel iyileşmeler yaşanırken eski sakinlerin, yerlerini gönülsüz olarak sonradan gelenlere bıraktığı yerinden edilme (displacement) süreci yaşanır. Bu durumda kentsel fiziki alt yapı sabit kalsa da el, işlev ve tip değiştirilmiş olur ve var olan mahalle kültürü farklı grupların varlığıyla giderek değişime uğrar.
Başlangıç aşamasında eski sakinlerin, güvendikleri "güçlü" komşularının varlığıyla yaşam alanlarına olan aidiyet duyguları güçlenir Ancak zamanla bu semtler üst gelir gruplarının tercih ettiği yerler haline gelir, yatırımcıların ilgisini çeker ve spekülatif bir biçimde emlak fiyatları artar. Giderek mahalle dokusunda ciddi değişimler yaşanır ve genellikle kiracılardan oluşan eski sakinler gönülsüz de olsa yaşam alanlarını terk etmek zorunda kalırlar.
Soylulaştırma kavramı ilk kez 1964 yılında sosyolog Ruth Glass tarafından kullanıldı. Londra’nın işçi mahallelerindeki konutların üst ve orta sınıf tarafından satın alınarak yıkılması ve yerlerine lüks konutların yapılması sonucunda mahallelerin sosyal yapısının değiştirilmesi üzerine kavramlaştırılmıştır. [1]
1950'li ve 1960'lı yıllarda Londra ve New York gibi şehirlerde ortaya çıktı ve içerdiği yerinden edilme boyutu nedeniyle 1980'li ve 1990'lı yıllar boyunca akademik çevrelerde yoğun tartışmalara konu oldu.