Bu yazıda Rıza Nur konusunu çok boyutlu bir perspektiften inceleyerek etkilerini, yansımalarını ve olası çözümlerini analiz edeceğiz. Rıza Nur, mevcut bağlamdaki önemi nedeniyle akademisyenlerin, aktivistlerin, devlet kurumlarının ve genel olarak toplumun dikkatini çeken bir konudur. Derin bir analiz yoluyla, Rıza Nur'in en alakalı yönlerini, diğer olgularla olan bağlantılarını ve farklı alanlardaki potansiyel etkisini ele alan kapsamlı bir vizyon sunmayı amaçlıyoruz. Rıza Nur etrafındaki tartışmayı zenginleştirmek amacıyla bu makale, düşünmeye ve yapıcı diyaloğa davet eden bütünsel bir vizyon sunmayı amaçlamaktadır.
Rıza Nur | |
---|---|
Türkiye Sağlık Bakanı | |
Görev süresi 24 Aralık 1921 – 27 Ekim 1923 | |
Başbakan | Fevzi Çakmak Rauf Orbay Fethi Okyar |
Yerine geldiği | Refik Saydam |
Yerine gelen | Refik Saydam |
TBMM Maarif Vekili | |
Görev süresi 4 Mayıs 1920 – 13 Aralık 1920 | |
Başbakan | Mustafa Kemal Atatürk |
Yerine geldiği | Yeni makam |
Yerine gelen | Hamdullah Suphi Tanrıöver |
Türkiye Büyük Millet Meclisi 1. ve 2. Dönem Milletvekili | |
Görev süresi 23 Nisan 1920 – 26 Haziran 1927 | |
Seçim bölgesi | 1920 – Sinop 1923 – Sinop |
Meclis-i Mebûsan 6. Dönem Mebusu | |
Görev süresi 12 Ocak 1920 – 28 Şubat 1920 | |
Seçim bölgesi | 1919 – Sinop |
Görev süresi 17 Aralık 1908 – 18 Ocak 1912 | |
Seçim bölgesi | 1908 – Sinop |
Kişisel bilgiler | |
Doğum | 30 Ağustos 1879 Sinop, Osmanlı İmparatorluğu |
Ölüm | 8 Eylül 1942 (63 yaşında) İstanbul, Türkiye |
Partisi | Cumhuriyet Halk Fırkası (1923-1926) |
Evlilik(ler) | İffet Nur |
Mesleği | Doktor |
Ödülleri |
Rıza Nur (30 Ağustos 1879, Sinop - 8 Eylül 1942, İstanbul), Türk siyasetçi, hekim ve yazardır.[1]
II. Meşrutiyet'in ilanı ile açılan Osmanlı Meclis-i Mebûsan'ının ilk döneminde ve 1. ve 2. Dönem TBMM'de Sinop milletvekilliği yaptı, TBMM tarafından seçilen I. İcra Vekilleri Heyeti içinde Türkiye'nin ilk Maarif Vekili (Milli Eğitim Bakanı) oldu, Moskova Antlaşması ve Lozan Antlaşması müzakerelerine katıldı. Daha sonra ise çeşitli bakanlıklarda görev alan Rıza Nur zaman içerisinde dönemin hükûmeti, devlet yetkilileri ve yapılan reformlar ile ters düşmüş; bunun üzerine ise 1926 yılında Türkiye'yi terk etmiştir . Bu süreçte Türk tarihi ve Türkoloji alanında çalışmalar yapmıştır. Atatürk'ün ölümü üzerine Aralık 1938'de Türkiye'ye tekrar geri dönmüş ve Türkçü dergilerde çalışıp Türkçülük hakkında yazılar yazmıştır.[1]
Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk millî eğitim bakanıdır. 1921-1923 senelerinde ise sağlık bakanı olarak görev yapmıştır. TBMM'de milletvekilliği yaparken; saltanatın kaldırılması için kanun teklifinin önergesini veren kişi kendisidir.[2] Türkiye'nin ilk fennî sünnetçisidir. Ayrıca yazdığı ilk kitap da fennî sünnet hakkındadır.
Rıza Nur'un hatıratı, 1967 yılında Kadir Mısıroğlu tarafından neşredilmiştir. Rıza Nur, hatıratını 1935 yılında British Museum'a vermiş ve 1960 yılında neşredilmesini istemiştir. Rıza Nur'un hatıratından Türkiye'de ilk olarak bahseden Doçent Doktor Cavit Orhan Tütengil olmuştur.[3] Kitap 1968 yılında Türkiye'de yasaklanmış ve toplatılmıştır.
Rıza Nur hatıratında, Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Kâzım Karabekir ve Fevzi Çakmak da dahil olmak üzere; ordu komutanlarının ve Türkiye Cumhuriyeti kurucularının akıl hocasının kendisi olduğunu iddia etmektedir. Saltanatın kaldırılmasının kendisi sayesinde olduğunu savunmakta; laikliğin de yine kendisi sayesinde ilan edildiğini savunmaktadır. Öte yandan, hilâfet makamını Türk milletine üstünlük veren bir kurum olarak gördüğü için hilâfetin kaldırılmasının doğru olmadığını savunmaktadır. Yazılarında İslam'a özlem duyduğunu ve hayatında en mutlu olduğu dönemin namaz kıldığı dönem olduğunu ifade etmektedir.[4] Kadınları küçümseyen görüşler kaleme almış, eşcinsellik hakkında düşüncelerini yazmıştır.[5] Türk ırkının dışındaki ırkları yazılarında küçümsemiştir, özellikle Arnavutlara karşı bel altı lâflar etmiştir. Türk olmayanlara devlet görevi verilmesine karşı çıkmıştır.[6] Ayrıca yazılarında; başta Atatürk ve Karabekir olmak üzere birçok devlet yetkilisinin yeterince Türkçü olmadığından yakınmaktadır. Yazılarında İnönü'yü betimlemek için Kürt, Rauf Orbay'ı betimlemek için Abaza gibi etnik sıfatlar kullanmaktadır. Salih Bozok'a da Arnavut diyen Rıza Nur, Bozok'u Arnavut kimliğinden ötürü aşağılamaktadır. Fevzi Çakmak için ise sıklıkla kuzu paşa tabirini kullanmakta ve onun fiziksel görünüşünü hatıratlarında tiye almaktadır.[7] Atatürk'ün sağlığında Türkiye'de bulunduğu dönemde yazdığı Türk Tarihi adlı eserinde Atatürk'ü hep övmüştür.[8]
8 Eylül 1942'de İstanbul'da ölmüştür. Mezarı Merkezefendi Mezarlığı'nda bulunmaktadır. Mezar taşının üstünde, kendi isteği ile ismi (Rıza Nur) Orhun alfabesiyle (𐰺𐰃𐰔𐰀 : 𐰣𐰆𐰺) yazılmıştır.[1] Ayrıca mezar taşında "Türklük için yaşadı, öldü" yazmaktadır.
Biyolojik çocuğu bulunmayan Rıza Nur; Nihal Atsız'ın manevî babasıdır.[1]
Ruh sağlığının zaman içerisinde bozulduğu düşünülmektedir. Şevket Süreyya Aydemir'e göre Rıza Nur bir ruh hastasıdır. Nur, yazdığı kitaplarda da yer yer psikolojik sıkıntılarının olduğunu belirtmekte, hattâ kendisinin nevrasteni olduğunu düşünmektedir.[9] Turgut Özakman'ın Dr. Rıza Nur Dosyası adlı kitabında da Nur'un şizofreni belirtileri gösterdiği, narsisizm hastası olduğu, paranoid reaksiyonlar sergilediği, ruh sağlığının bozuk ve tutarsız olduğu yazılmaktadır.[8][10][11][12]
30 Ağustos 1879 tarihinde Sinop'ta doğdu. Zor bir çocukluk geçirdi. İlköğrenimini Sinop'ta yaptıktan sonra İstanbul'a gelerek Soğukçeşme Askeri Rüştiyesi'ne girdi. Sonra Tıbbiye İdadisi'ni (Tıp Lisesi) ve Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane'yi (Askerî Tıp Okulu) tabip yüzbaşı olarak bitirdi. 1901 yılında Gülhane Seririyatında staj yaparken çalışkanlığı ile Alman hocaların ilgisini çekti ve orada asistan oldu. Önce Prof. Dr. Deike Paşa'nın yanında çalıştı, sonra cerrahî kısmına geçti. Prof. Dr. Wietin Paşa'nın yanında çalışarak operatör oldu. Bu arada fennî sünnet usul ve aletlerini anlatan özgün bir kitap yazdı. Önce padişaha sunulan kitap, daha sonra neşredildi ve Prof. Wieting tarafından bir kısmı Almanca'ya tercüme edildi.
1903 yılında Rumeli Zibefçe gümrük kapısına bakteriyolog olarak atandı. 1905 yılında Gülhane'ye yardımcı öğretmen, 1907 yılında da Askerî Tıbbiye'ye cerrahî hocası oldu.
II. Meşrutiyet'in ilanından sonra yapılan seçimlerde Sinop'tan milletvekili seçilerek Meclise girdi. İttihatçılara yönelik ağır muhalefeti sebebiyle profesörlük yaptığı Askerî Tıbbiye’deki görevinden alındı. Daha sonra binbaşı rütbeleri de söküldü. Eleştirilerini keskin bir dille sürdürmesi üzerine üç ay hapis yattı ve Bekirağa Bölüğü'nde idamını beklerken Cemal Paşa'nın emriyle sürgüne gönderildi. 8 yıllık sürgünden sonra ancak Mütareke döneminde İstanbul'a dönebildi. 1920 yılına kadar kaldığı Mısır'da Cemiyet-i Hafiye ve Türkiye'nin Tarik-i Selâmeti (Türkiye'nin Kurtuluş Yolu) adlı eserlerini kaleme aldı. Balkan Savaşı'na da katıldığı bilgisi yer almaktadır[kaynak belirtilmeli].
Rıza Nur'un Nutuk'ta Mustafa Kemal Atatürk tarafından Arnavutları Osmanlı devletine isyan ettiğini iddia etmiştir.[13] Rıza Nur bu iddiayı Hayatım ve Hatıratım'da ele almıştır ancak Arnavutları İttihat ve Terakki yönetimini devirmeleri için isyan ettirdiğini yazmıştır.
TBMM 1. Dönem ve 2. Dönem'de Sinop milletvekili olarak yer aldı. Maarif Vekilliği yaptı. 1920 yılında Sovyetler Birliği ile dostluk ve yardım antlaşması yapmak üzere Moskova'ya gönderilen heyete delege olarak katıldı. Çiçerin ve Josef Stalin ile görüştü. TBMM hükûmeti adına Moskova Antlaşması'nı Ali Fuat Cebesoy ve Yusuf Kemal Tengirşenk ile birlikte imzaladı. Cumhuriyet'in ilanına kadar bütün hükûmetlerde sıhhiye vekili olarak görev aldı. Sakarya Meydan Muharebesi'ne doktor olarak fiilen katıldı. Lozan Konferansı'na ikinci delege olarak katıldı. 2. dönemde yeniden Sinop milletvekili olarak Mecliste yer aldı. 14 cilt tutan Türk Tarihi'ni bu sıralarda yazdı. 1926 yılında Sinop'ta bir kütüphane kurarak gelir kaynakları ile birlikte kamuya vakfetti.
Atatürk ile arası açıldı. Milletvekili olduğu halde, İzmir Suikastı'na karışanların idam edilmeleri ve bunların kendisi gibi muhalif kimseler olmaları sebebiyle yurdu terk etti. 1926 yılında kitabında belirttiği bu gibi kuşku ve korkular nedeniyle Fransa'ya gitti ve Paris'e yerleşti. Mehmet Cavit Bey ve diğer suikastçı olduğu iddia edilenlerin, politik karşıtı olduklarından dolayı şahsen sevmemesine rağmen, onların komploda yer almadıklarını, dolayısıyla haksız yere öldürüldüklerini savundu.[14] Atatürk'ün alkolizmi iddiası hakkında geniş ölçüde yazdı.[15] Atatürk ve yeni rejimin aleyhinde yazdıkları ona saltanatçı ve İslamcı tarih revizyonistleri arasında popülerlik kazandırdı.[11]
Daha sonra Fransa'dan Mısır'a geçti. İskenderiye'de bu kez 12 yıl süren bir gurbet dönemi yaşadı. Bu arada Türkbilik Revüsü adlı yıllık bir Türkoloji dergisini yayımladı. Leiden'de toplanan Şarkiyatçılar Kongresi'nde Reşit Saffet'le birlikte Türkiye'yi temsil etti. Öğrenciliğinden beri hayranı olduğu Namık Kemal üzerine 720 sayfalık bir inceleme yazdı. 1934 yılında Soyadı Kanunu'nun çıkmasından sonra "Nur" soyadını aldı.
1938 yılında, Atatürk'ün ölümünden sonra Türkiye'ye döndü. Ölene kadar İstanbul, Taksim'de kiraladığı 3 odalı bir apartman dairesinde yaşadı. Burası aynı zamanda Tanrıdağ dergisinin de idarehanesi oldu. 8 Eylül 1942 tarihinde İstanbul'da öldü.
Hayat ve Hatıratım olarak bilinen 4 ciltlik kitabın ilk iki cildinde kendi hayatını ve hatıralarını, ikincisinde İnönü ile ilgili anılarını, son cildinde ise Atatürk ile ilgili anılarını anlatır. Bu kitabında her ikisine de ağır ithamlar mevcuttur. Anılarında İnönü'nün Kürt, Abdülhalik Renda'nın Arnavut, Rauf Orbay'ın ise Kafkasya kökenli olduğunu iddia etti. Atatürk'ün ise I. Dünya Savaşı'nda hızla yükseldiği Çanakkale Cephesi'nden beri Almanlarla iş birliği yaptığını öne sürdü.
Anılarını 1935 yılında, British Museum'a, 1960 yılına kadar yayımlanmamak kaydıyla gönderir. Altındağ Yayınları tarafından mikrofilm olarak getirilen Hayat ve Hatıratım'ın ilk iki cildi, 1967 tarihinde tek cilt olarak ve sansürlü bir şekilde yayımlanmış olmasına rağmen 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun kapsamında toplatılmıştır. Bunun üzerine, yayınevi son iki cildi aynı yıl içinde ayrı ayrı ciltler halinde sansürsüz bir şekilde yayımlanmış, ancak bu ciltler de toplatılmıştır.[5] Yıllar sonra ilk üç cilt sansürlü bir şekilde tekrar piyasaya sürülmüştür.[16] Kitabın orijinali ve sansürsüz baskısı Türkiye Cumhuriyeti'nde yasaklanmıştır.[17]
Rıza Nur'un hatıratı, 1967 yılında Kadir Mısıroğlu tarafından yayımlanmıştır. Bu kitabın British Museum'dan alındığı iddia edilmektedir. Kitap 1968 yılında Türkiye'de yasaklanmış ve toplatılmıştır. Kitapta Atatürk ve arkadaşlarını eleştirmiştir. Kitapta çok sayıda ırkçı ve hakaret içeren ifadeler bulunmaktadır. 1982 yılında sansürlü şekilde tekrar yayımlanmıştır. Rıza Nur'un kitapta Lozan Antlaşması hakkında yazdıkları, antlaşma tutanakları ile çelişmektedir.[18]
Karısından nefretle bahseden Rıza Nur, karısının bir morfin bağımlısı olduğunu ve karısıyla sıklıkla kafa-göz kavga ettiğini anlatmaktadır. Kadınları hastalıklı varlıklar ve zayıf yaratıklar olarak tanımlamaktadır.[9]
Nur, kitapta, Atatürk Devrimleri'nin parçaları olan cumhuriyetin ilanı ve laik devlet düzeninin kabulü gibi fikirlerin kendisine ait olduğunu belirtmiş ancak cumhuriyetin diktatörlüğe evrildiğini görünce Atatürk'ü eleştirmiştir.
Kitapta, başta Atatürk olmak üzere İsmet İnönü, Refik Saydam, Rauf Orbay vb. kişiler hakaretlerle yerden yere vurulmuştur.
Lozan, Türk zaferinin bedeli değildir. Eksiktir, noksandır, kusurludur. Oluk gibi akan Türk kanı ve zafere bağlanan Türk ümidinin karşılığı olmamıştır. İsmet'e beş on defa söyledim: "Bu muahedeyi yaptık. Bunda türlü gayeler vardır. Muahedenin tatbikatının bu gayelere doğru fiilen yürütülebilmesi için "muahedenin tatbikatı komisyonu" diye bir komisyon yap. Bir de bu gayeleri gizli olarak yazalım, bu komisyona ver. Başvekil idi, yapardı, yapmadı. Halbuki bir yıl sonra Yunanistan buna benzer bir heyet yaptı.
— Hayat ve Hatıratım[5]
Nur ayrıca, Lozan'daki heyetle birlikte iken Atatürk ve İnönü arasında -kendisi de heyette olduğu halde içeriğini bilmediği- çok gizli telgraf yazışmaları olduğunu, bunların Türkiye'nin Lozan'daki bazı "önemli kayıplarını" ve Lozan'ın "gizli kalmış yönlerini" de açıklayabileceğini öne sürdü fakat iddialarını ispatlayamadı.
Kadir Mısıroğlu bu kitabı "tarihî belge" olarak görerek kitabın çevirisini yapmış, Türkiye'de tekrar yayımlanmasını sağlamış ve birçok konuşmasında Atatürk ve cumhuriyeti kötülemek için bunu kullanmıştır. Mısıroğlu'nun aksine İlber Ortaylı bu kitabın hiçbir şekilde tarihsel bir belge değeri taşımadığını, Rıza Nur'un etrafta kadınlardan duyduğu dedikodularla yazdığı bir kitap olduğunu söylemiştir.[19] Benzer şekilde tarih araştırmacıları da kitabın tarihi gerçekleri çarpıtan yalan ve iftiralar üzerine kurulu olduğunu savunmakta; bununla beraber kitabın, cumhuriyet dönemi, Mustafa Kemal Atatürk ve devrimlerini kötülemek için kullanıldığını belirtmektedir.[20][21][22][23][24]
Kitap, iddialara göre ölmeden önce Rıza Nur tarafından British Museum'a 1960 yılında yayımlanması şartıyla verilmiştir fakat British Museum'da bu konu hakkında herhangi bir sözlü veya yazılı belge bulunmamaktadır. Fransa Millî Kütüphanesi'nde ise kitabın 1949 yılında ismi bilinmeyen birisi tarafından teslim edildiği yazmakta ise de Nur 8 Eylül 1942'de ölmüştür.[25]
Kitap hakkında birçok çarpıcı iddia bulunsa da, bunlardan en göze çarpanı, kitabın Nur ile hiçbir ilgisi olmadığı,[26] yabancı devletlerin (veya Mısıroğlu'nun) o zamanlar çok fazla olan sağ-sol çatışmasının solcu cephesini yıpratmak amacıyla yaptığı bir karalama politikası olduğudur. Kitapta yazan küfürlü kısımların, kitaba birileri tarafından daha sonradan eklendiği düşünülmektedir.[27]
Siyasi görevi | ||
---|---|---|
Önce gelen: Refik Saydam |
Türkiye Sağlık Bakanı 24 Aralık 1921 - 27 Ekim 1923 |
Sonra gelen: Refik Saydam |
Önce gelen: ' |
Türkiye Millî Eğitim Bakanı 4 Mayıs 1920 - 13 Aralık 1920 |
Sonra gelen: Hamdullah Suphi Tanrıöver |