Oyuncu son yıllarda büyük ilgi gören bir konu. Günlük yaşamın birçok yönünü etkilediği için önemi tartışılmaz. Bu yazımızda Oyuncu'e dair var olan farklı yaklaşım ve bakış açılarını ve günümüz toplumuna etkisini detaylı bir şekilde inceleyeceğiz. Kapsamlı araştırma ve belirli vakaların incelenmesi yoluyla, bu konuya ilişkin geniş ve eksiksiz bir vizyon sağlamaya çalışacağız. Ayrıca Oyuncu ile ilgili sorunların çözümüne yönelik olarak ileri sürülen olası çözüm ve önerileri de inceleyeceğiz.
Oyuncu (aktör veya aktris), dramatik bir yapımda rol alan ve sinema, televizyon, tiyatro veya radyoda bir karakteri canlandıran sanatçı.[1] Aktör kelimesi Antik Yunancadaki ὑποκριτής (hypokrites) kelimesinden gelmektedir.[2] Bu kelime, "oynayan, canlandıran kişi" anlamına gelir ve bu yüzden "aktör" kelimesi de oyunculuk yapan kişiyi temsil eder.[3]
Oxford İngilizce Sözlüğü, "aktör" kelimesinin İngilizcede her iki cinsiyet için de kullanılabileceğini ifade eder. Aktris kadına özgü bir kelime olduğundan, bazı feministler tarafından cinsiyetçi bir kelime olduğu iddia edilmiştir. Bu nedenle, aktör kelimesi modern İngilizcede hem erkek hem de kadın oyuncuları karşılayacak şekilde yeniden ortaya çıktı,[4][5] ancak aktris kelimesi ödül törenlerinde kadın oyunculara verilen ödüllerde kullanıldı ve hâlâ genel kullanımda yaygındır.
Oyunculuk MÖ 534 yılına dayanır. Yunan oyuncu Thespis, Theatre Dionysus sahnesinde, bir oyunda ilk kez konuşan oyuncu oldu. Thespis'in anısına, oyunculara Thespians adı verildi. Öte yandan, bir tiyatro efsanesine dayanılarak tiyatrolarda meydana gelen afetlerden onun ruhani müdahalesi sorumlu tutulur.
Oyunculuk, Orta Çağ başlarında onurlu bir meslek değildir. Tiyatro toplulukları genellikle güvensizlikle karşılanırdı. Avrupa'nın bazı bölgelerinde, aktörler Hristiyan mezarı alamazlardı. Ancak bu olumsuz tutum, 19 ve 20. yüzyıllarda büyük ölçüde değişti ve oyunculuk onurlu bir meslek ve bir sanat hâline geldi.[6]
Konstantin Stanislavski tarafından 19. yüzyılın sonlarında Moskova Sanat Tiyatrosu'nda geliştirilen bu oyunculuk kuramı, 1930'lu yıllarda Group Theatre (New York) tarafından popülerleştirildi. Daha sonra 40'lı ve 50'li yıllarda Actors Studio'da Lee Strasberg tarafından geliştirildi.[7] Bu kuramda oyuncunun, ruh durumunu yaratıcı konuma getirmesi ve bunu istemli bir şekilde oluşturması amaçlanır. Kurama göre, oyuncunun o anda oynadığına gerçekmişçesine inanması gerekmektedir. Oyuncu rolüne hazırlanırken, anılarından bir kaynak olarak faydalanabilir ancak, yalnızca bu duygularla değil, oynadığı rolün çevresini, koşullarını iyice araştırarak bunların hepsinin üzerine, kendi düş gücünü de koyup rolüne hazırlanmalıdır.