Bugün, Aydınlar Ocağı geniş bir kitlenin büyük ilgisini çeken bir konu olmaya devam ediyor. Teknolojinin ilerlemesi ve sosyal dönüşümlerle birlikte Aydınlar Ocağı, günlük hayatımızın farklı yönlerini etkileyen merkezi bir konu haline geldi. Kişisel, profesyonel veya sosyal düzeyde Aydınlar Ocağı sürekli tartışma ve analiz üretmeye devam ediyor. Bu yazıda, geniş bir okuyucu kitlesinin dikkatini çekmeye devam eden bu konuda kapsamlı ve zenginleştirici bir vizyon sunmak amacıyla Aydınlar Ocağı ile ilgili farklı bakış açılarını ve yaklaşımları inceleyeceğiz.
Aydınlar Ocağı, daha çok seçkin insanlara yönelik olarak etkinlikler düzenleyen sağ görüşlü dernek. 1970 yılında kurulmuştur. Temelleri 1969 yılında İstanbul'da gerçekleşen “Milliyetçiler İlmi Semineri”ne dayanır. Bu seminere Kültür Ocağı, Milliyetçiler Derneği, Muallimler Birliği ve Aydınlar Kulübü üyeleri katılmıştı. Derneğin kuruluşu bu seminerde kararlaştırıldı ve Aydınlar Ocağı 14 Mayıs 1970 tarihinde İstanbul’da faaliyetlerine başladı. İlk genel başkanı Türk-İslam sentezinin kurucu ideologlarından İbrahim Kafesoğlu’ydu. Ondan sonra sırasıyla Süleyman Yalçın (1974-79; 1984-1988), Salih Tuğ (1979-1982), Ayhan Songar (1982-1984), Nevzat Yalçıntaş (1988-1998) ve Mustafa E. Erkal (1998) bu görevde bulundular. Dernek kendisini Batı emperyalizmi ve Batılılaşmaya karşı olarak görmektedir. Siyasi pozisyonu merkez sağdır. Materyalist anlayışın aksine Türk-İslam sentezini savunmaktadırlar ve devletçilerdir. Derneğin kuruluşunda birçok öğretim görevlisi, yazar ve iş insanı katkıda bulundu. Üye sayısını artırma hedefiyle alanında bilinen etkin kişileri bünyesinde bulundurdu. Çeşitli konular üzerinde seminerler düzenleyip yayınlar yaptı. Böylelikle bir kamuoyu oluşturmaya çalıştı. İstanbul sonrasında Ankara ve Kocaeli gibi şehirlerde de merkezler açtılar. 2004 yılı itibarıyla 33 adet merkezleri bulunmaktadır.[1]