Günümüz dünyasında, Almanya'daki azınlıklar toplumun geniş bir kesimi için büyük önem taşıyan ve ilgi duyulan bir konu haline geldi. Etkileri bilimsel ve teknolojik yönlerden sosyal, ekonomik ve politik konulara kadar uzanmaktadır. Almanya'daki azınlıklar hem uzmanların hem de hayranların dikkatini çekerek önemli tartışmalara yol açtı. Etkisi, iletişim şeklimizden günlük aktivitelerimizi yürütme şeklimize kadar günlük yaşamın birçok alanına yansıyor. Bu makalede Almanya'daki azınlıklar'in çeşitli yönlerini ve mevcut çevremiz üzerindeki etkisini inceleyeceğiz.
Almanya'nın resmi azınlıkları, 1 Şubat 1998 tarihinde resmen yürürlüğe giren Avrupa Konseyi'nin etnik azınlıkların korunmasına ilişkin Çerçeve Sözleşmesi kapsamında değerlendirilen ve Alman federal hükûmeti tarafından bu özellikleri onaylanan, Almanya'daki etnik azınlıklardır.[1]
Almanya'da "resmi azınlık" statüsü taşıyan etnik gruplar ve yoğun olarak yaşadıkları bölgeler şöyle sıralanmaktadır:
Almanya'nın resmi azınlıkları kavramı, milliyet ve etnik azınlık tanımlamalarının ötesinde, başta eğitim ve azınlık dili teşviki olmak üzere, bir takım hakların güvence altına alındığı bir hukuksal statüyü ifade etmektedir.
Danimarkalılar örneğinde olduğu gibi, söz konusu azınlığın komşu bir ülkenin milliyetine dahil olması, Friz ve Romanlar gibi birden fazla ülkeye yayılmış olmaları veya Sorblar gibi kapalı bir etnik grup meydana getirmeleri, bu hukuksal konumda herhangi bir farklı yoruma neden olmamaktadır.
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclis, 1993 yılında milli azınlık kavramının şu şekilde tanımlanması önerisinde bulunmuştur:
gruplar milli azınlık olarak kabul edilmektedir.
Ancak yukarıda belirtilen milli azınlık tanımına 1 Kasım 1995 tarihli Azınlıkların Korunmasına Yönelik Avrupa Çerçeve Sözleşmesi'nde yer verilmemiştir.
Türkler, Polonya ve Rusya kökenlilerle birlikte Almanya'da „resmi azınlık“ statüsüne sahip olmamalarına rağmen kalabalık bir kitle meydana getirmektedir. Türkler'in sayısı, Alman vatandaşlığına geçenlerle birlikte 3,5 milyonu bulmakta ve böylece tüm göçmenlerin üçte birini oluşturmaktadırlar. Azınlık olarak kabul edilebilmenin temel koşulunun o ülkenin vatandaşı olmak olarak belirlendiği göz önüne alındığında sayıları giderek artan Türk kökenli Alman vatandaşlarının "resmi azınlık" istemiyle ortaya çıkma ihtimali, bazı muhafazakâr Alman çevrelerinde endişe kaynağı[4] olmaktadır.